25 Kasım 2015 Çarşamba

Ecel

İyi akşamlar sayın hayvanları daha çok seven şişmanseverler ^^
Bugün bayağı bi kafamı kurcalayan bir düşüncemden bahsetmek istiyorum sizlere.
Ben sanırım kedi sevmeyen huysuz kadın olarak öleceğim. Böyle bembeyaz saçlarla öleceğimi düşünmüyorum ama. Botokslu, bakımlı, nişantaşı citylerde check-in'ler atan, kendim gibi karılarla konken oynayan bekar kadın olarak öleceğim. Bakın dul demedim, BEKAR. Dul bile değil ya. Evlenebileceğimi düşünmüyorum. İşin kötü tarafı herkes ölecek, ben beeeeyyleee izleyeceğim onları. Herkesi gömecem yine de ölmeyecem. Ay kız belki intihar filan ederim. "90 yaşındaki bekar kadın, eceli gelmeyince intihar etti." diye manşetlerde yer alıcam. Ölmeden önce intihar notumada "ecelim bile gelmedi" yazıcam.
Ben bu kafayla kocayı, malı mülkü, ünü, parayı anca ölüm manşetimle yakalarım. Parayı vuracağımı bilsem ölüyomuş gibi yaparım valla. Sonraki gün tekrar manşete düşerim "ÖLEMEDİ" Umarım bu haberim mynet haberde yayımlanır. Çünkü benim ömrüm biter mynet bitmez. Kimler geldi, kimler geçti, mynet hala aynı yerinde. Demirbaş aq, kazık çakmış dünyaya. Ülkeye internet gelmeden önce bile vardı kesin. Ay bi mynet hesabım bile yok ya. Yalnız olurda bir insan bu kadar mı olur. Artık mynette takılayım bari. Kendime evlenecek memur filan bulurum. Yalan oldu mühendis, doktor, iş adamı. Bu olmayan kısmetimle bayağı zor yani. Umarım mynetten bulacağım memur vergi dairesinde filan çalışır. Neden bilmiyorum ama vergi dairesindeki memurlar bi değişik geliyor bana. Ben devlet dairelerinden en çok vergi dairesini seviyorum. Gerçi defterdarlık da fena gelmiyor ama hiç defterdarlığa gitmedim, orada ne yapılıyor bilmiyorum. Düz mantık yaklaşırsam şuan, kesin ben defterdarlığa gidip "napıyonuz lan katipler" derim. Zaten öküzlükten dolayı yalnızım. O kadar öküz olmasam şu yaşıma kadar birini bulurdum heralde. Şansım da yok gerçi. Ben bağırıcam ya defterdarlıkta "nabıyonuz lan katipler" diye, kesin o ağzımdan "nabıyonuz lan katiller" diye çıkar, güvenlik yada polis hangisi varsa artık apar topar gözaltına alırlar beni. Çünkü bir kere batmışken tam batmayı severim. Polisler üzerime doğru gelmeye başladıklarında siyasi eyleme çeviririm olayı.
Eylemi yapa yapa defterdarlıkta yapıyorum, vizyon sıfır amına koyayım. Biraz marjinal ama ses getirmez. Gönül ister gümbür gümbür olsun, ses getirsin. Her zaman eylem yapmıyoz heralde.
Ay keşke devrim olsa da eğlensek ya. Yemin ederim ülke benim elime geçse bütün düzeni yok etmek için elimden geleni yaparım. Her şey, herkes serbest aq. Kaos çıkana kadar yolu var. Bakarsın sonradan diktatör olurum, adımı tarihe italik, comic sans ms stiliyle 32 punto yazarım. Altın harflerle yazdırmam çünkü altın sadece takıda güzel, kekoluk olur.
Ay zaten beni istemeye geldiklerinde annem kilom kadar altın isteyecek. Bu yüzden hep kilo alıyorum. Bi de sanırım evde neden kaldığımı az önce buldum.
By.

26 Ekim 2015 Pazartesi

Seni seveni sende sev

İyi geceler canım şişmanseverler.
Kaç gündür kankitoşlarımın evindeydim, bugün eve geldim. Ruh halim öyle berbat ki yine, kendimi odalara kapatasım geldi. 
Her şey iyi, güzel aslında şu aralar. Bugün oynanan derbi yüzünden midir nedir, anlamadım bi moral bozukluğu geldi. Eve dönüş yolunda sürekli aşkta kaybettiklerim aklımdaydı. Ulan amına koyayım azıcık bi şans olur insanda ya, hiç şansım yok benim bu konuda. Ben çekici, seksi adamlara koşarken arkamdan döktüğüm tatlış adamları göremiyorum. Ama olmaz ki canım, birazcık kendinizi göstermeliymişsiniz sizde. Hep benden bekleyin her şeyi, sen bana hamle yapmazsan ben nasıl göreyim seni. Muslera mıyım ben ayol?
Neyse işte, ben yalnızlığımla depişiyorum yatağımda, hayatımdaki adamları düşünüyorum, o sıra yaptığım iş için telefon geldi. Maillerde bi sıkıntı varmış, onu halletmemi söyledi arkadaşım. Kalktım mal mal ekrana bakıyorum, işi düzeltmeye çalışıyorum falan. Aynı şu yazıyı yazarken ki üşengeçlik ve asık suratımlayım, hallettim sıkıntıyı. Aradım sonra arkadaşı "düzelttim kanki" diye. Bana demez mi "sevgilim için şöyle şöyle bir sürpriz yapıyorum, bana şu konuda yardım eder misin?" 
"Ederim tabi." dedim. Dedim ama bi sorun nasıl dedim. Ben varoluş sancısı çekiyorum, arada o varoluş sancısı varoşluk sancısı oluyor, adam bana diyor ki sürpriz yapcam sen de yardım eder misin. Ederim anam yardım ederim. Hatta sen beni paketle direk postala sevdiceğine, benden âlâ sürpriz mi olur allasen?
Moralim çok bozuk arkadaşlar çook. Şu yaşıma kadar aşksız geldim, aşksız gitmek istemiyorum artık. Çok güzel olmaz mıydı, bi sevdiceğim olsaydı? Sürekli "ay hangisine yürüsem" diye arada kalmaktan, kaç kişinin kalbini paramparça ettim, kaç kişiyi kaçırdım. Son pişmanlık fayda etmiyor tabi de vicdanım rahat değil. Amına koyayım sizin de işiniz gücünüz yok bana beddua mı ediyorsunuz "inşallah mutlu olmasın bu" diye. Sikerim o dilinizi, ben beddua ediyor muyum size, siz neden bana beddua ediyorsunuz?
Artık bitirirsem şu yazıyı;
Aşık olun, seviyosanız gidin konuşun. Ha bir de "istemem yan cebime koy" olayından bi vazgeçin amına koyayım, sonra biz size yapınca "amcıklık" oluyor. Azıcık delikanlı olun da, bi öyle bi öyle yavşak yavşak dolaşacağınıza kıymet bilin. Benim diyeceklerim bu kadar, seni seveni sende sev dghjdfhgjhdj

15 Ekim 2015 Perşembe

Koku&Korku

İyi geceler sevgili şişmanseverler.
Ay böyle deyince de kendimi radyocu gibi hissediyorum. Kız yok mu hiçbirinizin internet üzerinden yaptığı radyosu filan. Bilsem etsem yapardım valla radyo. Evde kalmışları konuk ederdim radyoya, iki eğlenirdik.
Ay neyse, hep böyle dalga geçtiğimden oluyo zaten bunlar. Öf bildiğin evde kaldım amına koyayım. Gençliğim gitti. Siyasettir, katliamlardır, çürüdüm.
Gönül isterdi kaynanalarımız, karılarımız, kocalarımız ömrümüzü çürütsün, çoluğun çocuğun derdinden sokaklarda koşup "YILDIM ULAAAN" diye bağıralım. Keşke büyük resmi bu kadar gözümüze sokmasalardı. İnsan artık 3 maymun da oynayamıyor. Her neyse, size burada herkeslerin defalarca dediği şeyleri yazmayacağım. Her şey yazıldı, çizildi. Ben içimde yaşamayı seviyorum. Bulaşmayın.
Az önce oturuyodum, aklıma birden evde kalmışlık korkusu geldi. Ay ben bildiğin evde kalmaktan korkuyorum. Allah belamı versin ne sik yapacağımı bilmiyorum. Okul bitecek yakında, ufak çaplı radikal hayallerim var, var ama sor bi nasıl yapacaksın. Aq uzaktan hayal kurması kolaydı. "Peki şimdi ne bok yicem" olayları başladı bende şimdiden. İş nereye ben oraya kafasıyla hareket ediyorum eyvallah da, böyle giderse bokumu ulaşırım ben o hayallere. İçim şişti, ay fenalık geldi. Tansiyonum düştü, ay ben ölüyorum.
Bazen diyorum ki ulan madem o şehre gitmek istiyorsun, oradan biriyle evlen, işi de bulursun. Kullanmış gibi bi'şey oldum şimdi de, pardon.
Ay tabi ki İstanbul'a yerleşmek istiyorum aq nereye yerleşmek isticem başka, Yozgat'a mı? Aşık olduğum bey İstanbul'da ikamet ediyor da, benim ona aşık olduğumdan zerre haberi yok, zaten bende onun genelde "kanka"sıyım. Hani böyle satırlarca alkdfhdslhgkjslfdhgklfdglkdjfghkdkfjgdfkgddkf diye güldüğü kankası. Bahtımı sikeyim ya.
Zaten ben ne zaman "HAVADAKİ AŞK KOKUSU" desem, içimdeki orospu karı kafayı dışarı çıkarıp "HAYIR O EVDE KALMA KORKUSU" diyo. Sikerim belanı, öyle bi olay yok, evde kalmaktan niye korkayım. Tamam ben sadece platonik ilişkiyi sevebilirim de bunun konumuzla alakası yok.
Kafaya koydum ben, gidiyorum hayallerime, az bi'şey kaldı. Bi iş bulurum heralde. Sonrası daha zor. Olur da aşık olduğum beyfendiyi evermeye karar verirlerse o işe hemen burnumu sokmam gerekecek. Orada olursam burnumu sokarım da, ben gidemeden everirlerse sıkıntı büyük. Kaç gün ağlarım bilemiyorum yani. Gerçi bendeki bu burunla buradan bile dahil olabilirim hayatına. O kadar büyük ki, yandan fotoğraf çekilmek ölüm benim için. O her yerden büyük, bıraktım artık, ilgilenmiyorum burnumla. Önemli olan boyu değil, o kadar büyük ki, ciğerime tek başına yetiyor, ağzım kapalı uyuyabiliyorum. Ben bu burunla, bu göbekle bir zahmet evde kalayım zaten. Bari adam için evrene pozitif mesajlar atmayayım, o mutlu olsun. Benden bi bok olacağı yok çünkü.
Vizyonsuzluktan ölüyorum resmen ya, anketlerde "en büyük hayaliniz" sorusuna "yenge olmak" yazıyorum. Bir insanın en büyük hayali yenge olmak olabilir mi amına koyayım. Altın bilezik seviyorum diye, bu yapılmaz ki canım.
Geçen gün @matojen adlı minnoş arkadaşım gitti bana altın rengi bilezik aldı. Bilezik dediysem öyle keko işi değil, güzel bi'şey. Şahsen ben o parayı vermezdim o bileziğe de, o verdi. Neyse, aldığından beri kolumda duruyor. Biri bana seslenince bileziği yukarı doğru çekip "buyur yengem" diyorum. Bunu insan içinde de diyorum. İnsanlar diyecek ki, kocası kim acaba bu karının, gelene geçene yengem diyo.
Bakın aşık olduğum bey evlenirse zaten haberiniz olur, eğer benimle evlenirse yine haberiniz olur. Ben sizin yengenizim ulan, adam olun. Söz bir gün yenge olursam yaprak sarma yapıcam siz vizyonsuzlara. Yaprak sarma sevmeye devam ettiğiniz sürece gözümde vizyonsuzsunuz. Öptüm yanaklarınızdan prensesler, elleri güzeller ve ayıcıklar.

2 Ekim 2015 Cuma

Küçük ece ve ececikler

İyi geceler değerli şişmanseverlerim ^^
Her yazı yazdığımda diyorum ki "artık düzenli yazcam yaa" ama maalesef hiçbir zaman düzenli yazmıyorum. Ben mal mıyım acaba birazcık. Bi ayrıntıya takılıyorum, aklıma bir hikaye geliyor, kafamda yazıp oynuyorum. Gram uyanıklık yok bende, yaz di mi onu bir yere, not al, bir şey yap. İnsanların yüzüne bakıp kafamdaki hikayeyi oynuyorum bi güzel, yazmaya kalktığımda "huuaydaaaaa hikayedeki kızın saçı hangi renkti" sorusunu bile soruyorum kendime. Benden bi bok olmaz o yüzden. Bende bu üşengeçlik varken, açlıktan bir köşede ölür giderim. Eski, terkedilmiş bir evde cansız bedenimi bulursunuz. Bu şans varken de zaten kesin böcek möcek ısırır, ayağım taşa takılır yere düşüp kafamı vururum, bok yoluna ölürüm.  Hani bok yolu ya, kesin üzerimde ifil ifil, uzun bir elbise olur, ben bacak kıllarımı uzatmış olurum ve öldüğümde elbiseden bacaklarım dışarıya çıkmıştır.
Konuma geleyim ben asıl. Nasıl rencide oldum nasıl, anlatamam size. Aslında anlatcam şimdi, o lafın gelişiydi.
Az çok çoğunuz yanağımdaki "küçük ece" meselesini biliyorsunuz. Bilmeyenler için özet geçersem;
Yıllar yıllaaar önce yine bir gün transa geçmişim, siyah noktalarımı sıkıyorum aynanın önünde. Takdir edersiniz ki, bir tanesini sıkamadım ve sivilce oldu 2 gün sonra. O sivilceyi de sıkmaya çalıştım, yine başarılı olamadım. Aradan biraz zaman geçti baktım etli butlu bi'şey oluyor oralarda. Allah sizi inandırsın ele geliyordu. Sol yanağımdaydı, sağ profilden poz verince görünüyordu. Ben biliyorum, hep dalga geçtim milletle, ondan başıma geldi benim. İçinde sivilce falan vardır diye sıktım, iğne batırdım, kestim, ne yaptıysam gitmedi ve kocaman olup, hayatıma girdi. Küçük ece'yi dolaştırmaya götürüyordum bazen, hatta dersaneye bile yazdırmıştım onu. Büyüyüp doktor olacaktı.
Üniversiteye ilk başladığımda gittim aldırdım. Kurban bayramına denk gelmişti. Sonra öbür kurban bayramında gittim bir daha aldırdım. (Kurban bayramında küçük ece kesiyoruz) Lazerle aldırdım iki seferde de. Bu sene iz miz hiçbir şey yok, tam onun hayatımda olmamasına alıştım, ta ki onu elimle hissedene kadar.
Psikopat mıyım neyim, elimde telefon olmayınca yada sigara, ya kaşlarımı çekiştiriyorum, ya yüzümde bi pütürlük hissedip yolmaya başlıyorum. Halk otobüsünde gidiyoruz kızlarla, telefonum bozuk malumunuz, ilgilenebileceğim hiçbir şey yok, yine parmaklarımı yüzümde dolaştırıyorum. Anam küçük ece home's civarlarındayken bir hissettim, baş göstermiş. Ortalığı velveleye verdim, 4 kişiyiz otobüste, hepsine teker teker yanağıma baktırdım "köçök öcö yönö mö çököyö yöööööö" diye. Evet arkadaşlar, küçük ece yine orospuluğunu yapmıştı....
Bu sene kurban bayramında yine gittim aldırmak için. Bu sefer lazer mazer yok, direk plastik cerraha gittim valla. Kontrol etti canım doktor, bi de ne desin "iki tane yavrusu var." Allahım yarabbim yavru ne demek ulan yavru, küçük eceler yetmedi, torunlarım küçük ececikler çıktı başıma. "En yakın ne zaman olur" dedim, "yarın gel" dedi.
Gittim sonraki gün, dosyalar falan filan biraz koşturdum, servise çıkcam, yatış yapacaklar. Sıram gelince ameliyathaneye gitcem. Lazer olayı rahatlık, 5 dakika sürüyor ve hiçbir prosedürü falanda yok. Ben ne bileyim bu kadar prosedür var. Neyse hemşirelerin yanındayım, dosyaları dolduruyoruz. İmzalar, kullandığın ilaçlar, hastalıklar vs vs. Sırf çabuk bitsin diye "öküz gibiyim valla, ilaç filan kullanmıyorum, hastalığım yok" dedim. Çok üstünde durunca astım olduğumu ve önceden KBB ameliyat olduğumu söyledim, kızdı etti işine baktı.
Her zaman olur ya, sabah seksi yapmamış, cadaloz hemşire geliverdi.
"Bu ne süs ya sendeki, emeliyata böyle mi gidilir" dedi. Arkadaş benim rimelimin yanağımla ne alakası var. Altı üstü küçük ece ve ececikleri alıvereceksiniz oradan. "Çabuk sil o bütün makyajını" dedi. Bende silmeye başladım. İçeri gitti geldi, bu sefer de "ay inanmıyorum oje de var sende, hemen çıkar onları" dedi. Ulan kahpe, yanımda aseton mu taşıyorum, nasıl sileyim ben o ojeyi. Gören diyecek ki, koyu renk oje sürmüşüm, yarısı çıkmış, sik gibi duruyor. Manikür yaptırmışım daha yeni, tırnaklarımdan ne istiyorsun allahsız. Anestezi işlemiyor mu ojeli olunca?
"Nasıl sileyim ojeleri?"
Bu bi kalktı yerinden, hemşire odasını ayağı kaldırdı ama "ojeleri var" diye. Biri o karışıklığı görse diyecek ki bu kız ne yapmış kendine, bok mu sürmüş yüzüne ne yapmış. Pamuğa ETİL ALKOL döküp bana verdi ojelerimi silmem için. Düşünebiliyor musun ETİL ALKOL. Bi de diyo ki "parfüm varsa parfüm sık, belki parfümle çıkar" Yarramı ye amcık, o kadar para vermişim, çıkarır mıyım ben o ojeyi.
Giydirdiler bana ameliyat kıyafetini, bekliyorum odada. Saçları hafif ağarmış anestezi uzmanı espri falan yapıyor rahatlayayım diye. Triplik bir olay değil aslında, gayet basit bir şey de, fazla film izlemekten tribe giriyorsun. Ameliyathane kapısından girerken refakatçim Dilan'a öyle bir baktım ki, buz gibi odada Dilan'ın bakışı aklıma geliyor, tribe giriyorum. Soğuktan ellerim ayaklarım morarmış falan.
Kız siz benim saçları biliyorsunuz, aslan yelesi. Saçları azıcık ağarmış adam bone takacak diye saçımı aldım topuz yaptım tokasız. Adamcağızın içine sinmedi, gitti eldiveni kesti, bir şeyler yaptı toka yaptı, bi de geldi saçıma taktı onu. Bende de tel toka vardı, aldı onları "çıkışta benden alırsın" dedi. Tel toka için konuşulan muhabbete bakar mısınız ya. Ama o tel tokaların manevi değeri var. Sırf kaliteli tel tokam olsun diye, tel toka gerektirecek saç modelleri yaptırıyorum arada. Halbuki kuaföre söylesem, bir paket verir bana.
Küçük bi yüksekliğin üzerine çıkcam ve sedyeye oturcam. Ayakkabı, çorap çıkardım ne varsa. Ayaklarımı hiç sevmem ben, elimden geldiğince saklamaya çalışırım. Ayakları çıkarmışım meydana, taşıyorlar sedyeyle. Allahtan yatırmadılar yani. Bi yanak altı üstü, büyüttüler de büyüttüler.
Sedyeyle giderken, ameliyathanelerin içlerine bakmaya çalışıyordum. Allah belamı versin bi ameliyathanenin kapısı açıktı. Kanlı kanlı gazlı bezler falan vardı hep, inanılmaz ekşın.
Yattım ameliyat masasına, doktorun fotoğraf çekiminin bitmesini bekledim. Küçük ece ve ececiklerin boy boy fotoğraflarını çekti. O anda "çocukların resmini atsana bana vatsepten" diyemedim.
Neyse bütün hazırlıklar yapıldı, tepemdeki ışıkları açtılar falan. Bir yer kestirdim gözüme, ışıktan direk yansıyor oraya ne var ne yoksa. İzlicem diye sevinç naraları atıyorum içimden, çat diye yeşil örtüyü attılar yüzüme. Yemin ederim can sıkıntısından Edis-Olmamış mı söyledim içimden, parmaklarımı masaya vura vura ritim tuttum bitene kadar.
Oldu bitti her şey, küçük ece ve ececiklere son bir kez baktım ve bütün saçma sapan işleri hallettikten sonra çıktım, bi sigara yaktım ve "bugün de ölmedik çok şikiur" dedim içimden.
Sonrası bildiğiniz gibi ya, 4 dikiş var yüzümde. "Sevgilin yüzünü mü çizdi, traş olurken mi kestin" tarzı esprilerle yaşamıma devam ediyorum. Okuduysanız buraya kadar, var olun. Öptüm bu yazıyı size okutabilen sabrınızdan ^^

1 Eylül 2015 Salı

Boş

Merhabalar.
Şu ara neyin duygusallığı var üzerimde bilmiyorum. İnanılmaz duygusalım ama. Kusucam artık duygusallığımdan. Keşke adım duygu olsaydı jfhjfbj
Hep bu yüzden kaybediyorum işte. Genelde anlatamıyorum derdimi, tam böyle anlatacak gibi oluyorum, gözlerim doluyor, karşı tarafın da aynı şekilde, bi şaka yapasım geliyo. Şakayı yapıyorum sonra gülmeye başlıyorum. Ciddiyet sıffır ya sıffır. Kimse inanmıyor o yüzden bana. Hayatımın her yerinde birazcık şaka var, keşke adım latife olsaydı fkgnfjgbjf
Allah benim belamı versin ya, gerçekten versin. Ben o "merhabalar"ı yazarken neler vardı aklımda.
Konuya geliyorum şimdi.
Uzun zamandır kendimi ölümsüzlükle cezalandırılmış gibi hissediyorum. Sanki bütün iyi ve kötü şeyleri göreceğim, herkesin ardında kalan tek kişi olacağım...
Bakıyorum bazen, hayatımdaki herkes bir şekilde bir düzen oturtmuş, sürüklenip gidiyor. Bir de kendime bakıyorum, tam bir fiyasko. Bi sike yaradığımı düşünmüyorum bayağıdır.
Ben kafayı yedim. Ciddili yedim kafayı.
Arada sırada bazı insanların hayatına "minnoş" olarak giriyor ve hayatlarını sikip bırakıyorum.
Kendimle ilgili bir şeyler yapmam lazım. Ama ne yapmak lazım gram fikrim yok. Antidepresanlara sarılayım diyorum, yemiyo açıkçası. Çıkamıyorum işin içinden.
Mutsuz değilim, ama cidden boş yaşıyorum. Bomboş.

27 Ağustos 2015 Perşembe

Vazgeçtim

Bazen öyle çok düşünüyorsun, öyle planlıyorsun ki! Önünü alamıyorsun yani. Sevgilin bile yokken, doğacak çocuğunun yaşadığı zamanı bile düşünüp üzülüyorsun. Vazgeçiyorsun bir ara, "boş ver" diyorsun "hiç doğmayayım" 
Şuan hıçkırıklara boğulmuş haldeyim. 
Her zaman mantıklı kararlar aldım, duygusallık katmadım hayatıma. İlk defa pişman olacağımı hissettiğimden ağlıyorum. Mantıklı olanı seçeceğim çünkü. Hıçkırıklara boğulsam da, duygusal karar vermek istemiyorum. Duygusallık hep yanıltır çünkü. Mantık en sıkıcı ve en hayat kurtarıcıdır. O kadar umutla bekliyorum ki bir mucize olmasını. O kadar olsun yani.
Binbir umutla başladığım yeni sayfadaki hikayemi, bütün hikayelerime yaptığım gibi yarım bırakıyorum. Bu hikayeyi de bitiremedim. Yine defalarca yaptığım 10 yıllık planları çöpe atıyorum. Yine ajandama uymadım, bu sefer ajandayı çöpe atıyorum.
Pes etmek değil, plan değişikliği. Dizim yayından kaldırılıyor. Beklenmedik bir son oluyor benim adıma, bu hüznüm o yüzden. "Nasıl olsa bir daha olur" diye elimin tersiyle ittiğim şeyler aklıma geldi, onlara üzüldüm "keşke gitseydim, yapsaydım" diye. 
İlk defa yeni bir sayfa açarken heyecanlı değilim. Hayır yalan söyledim köpek gibi heyecanlıyım ama çok hüzünlüyüm be. Durduramıyorum kendimi. Bi ağlama geldi, gitmiyor. Duygusal yerlerime gelmedi, duygusal yerlerime girdi resmen. Saat 22:00'u bayağıda geçmiş, şarap da alamam. İyi ki de alamıyorum. Yoksa bu gece bitmez. Köpekler gibi içer içer ağlardım artık. 
Böyle haykırasım var 1 yıldır içimde tuttuklarımı -Birkaç dakika sonra 1 yıl olacak- Yeni sayfamın yıl dönümünde yeni bir sayfaya geldim. Tesadüflerin hakikatten amına koyayım. 
İnsan ilişkilerim hiçbir zaman iyi olmadı. "Hayırsız" diye nitelendirilen insanlardanım çünkü. Birilerini ne zaman özlesem bilgisayardan video açarım, belgesel falan izlerim. "Özlemedin" diye yalanlar atarım kendime. "Özlemek yok, sevmek yok. Hele bağlanmak; o hiç yok" Bazen çocuk gibi oluyorum;
"Özlemedim kiii, sevmiyorum ki, ıyk, pis, kaka" filan diyorum.
Hüzünlüyüm ulan. Terk etmekten yoruldum, terk edilmekten korkuyorum, terk ediyorum. 
Ben hep vazgeçendim. Yine, yeniden, vazgeçiyorum.

20'lik diş

Selamünaleyküm.
Az önce bi arkadaşla 2-3 meyşınlık 20'lik diş sohbeti yaptık. Aklıma yine gereksiz anılarımdan biri geldi. Onu anlatayım size.
Hemen bodoslama olaya gireceğimi beklemiyorsunuz değil mi? Az biraz goygoy yapayım, hiç merak etmediğiniz hayatımdan bahsedeyim ayol.
Hayatım bundan 2 ay önce de yarrak gibiydi, şimdi de yarrak gibi. Aslında bahsedecek çok şey var da, şuan hevesim kaçtı. Hevesimin izin verdiği kadarını anlatayım.
Yıllardır biriktirdiğim hikayeleri bir araya getirmeye karar verdim. Kendime gram güvenmiyorum, büyük ihtimalle yine sonu gelmeyecek uzun bir hikaye yazıyorum. İlk 3 bölüm bitti bile. Elim ayağım titriyor dosyayı açtığımda. O kadar yavaş gidiyor ki, ilmek ilmek dokuyorum resmen. Oğlum zamanında nakış filan yaptım ben, o bile bu kadar yavaş gitmiyordu. İş konusunda, normalde sahip olduğum peygamber sabrına sahip değilim maalesef. Bir an önce bitsin istiyorum ama o öyle olmuyor.
Hayatım şu sıra çok ilginç. Saçma sapan belalara bulaştım. Ay olayı tabi ki anlatmayacağım ama uyandığımda dudağım seğiriyordu. Saatlerdir geçmiyor. Siz düşünün yani.
Talihsiz serüvenler dizisi gibi hayatım var ya, allah belamı versin ki talihsiz serüvenler dizisi. O kadar saçma sapan ölüm tehlikeleri atlatıyorum ki! Bunları da anlatmıcam çünkü kitapta kullancam o anıları. Maalesef çok da sikinizdeymiş gibi o saçma anılarımdan bazılarını artık size anlatamayacağım.
Ya ben artık 20'lik dişlerimi anlatayım size. Aklıma geldikçe gıdıklanma etkisi yaratıyor bende.
15 yaşında falan başladı benim diş ağrım. Geçen yıl baktım ön dişlerim yamulmaya başlıyor, dedim gidip çektireyim. Çünkü benim alt çenedeki ön dişler sigara-çay yüzünden sarardı, bi de yamulursa, tek güzel yanım olan dişlerimden de olmak istemedim açıkçası. Neyse önceden çekilmiş çene filmim vardı, bi de tanıdık bulduk diş hastanesinde. Oohh mis yani, mesaiden sonra gidecem doktorun yanına, işim hallolacak.
Gittim mesaiden sonra. Verdim filmi filan. 3 kişiler, bir kadın, 2 erkek. Kadın olan anestezi yapıyor, bir tane öğrenci ve bir de yakışıklı ve alyanslı doktor. Neyse bu adam geldi bana dedi ki "aç mısın?" Keşke yemeğe çıkarmak için sorsaydı ama maalesef. Ben bilmiyor muyum niye dediğini "yok az önce yedim" dedim. "Tamam o zaman. X hanım anesteziyi yapar mısınız?" dedi kadına. Şimdi ben bu adama "açım" deseydim, bana "yarın tok gel" diyecekti. Bi de onunla mı uğraşcam yani. Velhasıl kelam yaptılar bana 2 tane iğne. Benim ağzımın uyuşmasını beklerken beşiktaştan filan konuştular. 2 kere kadın olan geldi yanıma uyuştum mu diye bakmaya, sonra gitti. Ağzım uyuştu, tükürüklerimi peçeteyle silmeye başladım, seslendim doktora. Anesteziyi yapmadan önce adamı o kadar çok darladım ki yirmiliklerin 4'ünü de çeksin diye, 2 tanesini çekmeye razı geldi. Altlı üstlü sağ taraftaki dişleri çekecek. Nasıl mutluyum anlatamam. Dişçileri daha doğrusu dişçi koltuğuna bayılıyorum ya. İstiyorum ki her gün gidip uzanayım o koltuğa.
Aldı eline kerpeten gibi bi'şeyi. Alttaki dişi çekiyo. Birkaç kere asıldı, sonra kerpeteni ağzımın içinde sağ sol yapıyo, dişi çekiştiriyo. Dediği cümle aynen şu "küçük bi sızı olabilir." Ulan amcık sağ sol yapıyon elinde kerpeten, 4 parmağını ağzıma sokmuşsun, ağzımı aşağıya, kerpeteni yukarı çekiyorsun sonra "küçük bir sızı olabilir" diyorsun. Ağaç söküyor sanki ya, bak hele bak. Sızıdan filan canın acımıyo, adamın girdiği şekiller seni strese sokuyo. Ağzının kenarından sular akıyo, kolu sokmuş ağzına filan. Neyse çekti alt dişi. Tükürdüm vesaire. Sonra üst dişe geçti. Onun ucu çıkmıştı sadece. Yine aynı şekil elini soktu ağzıma, sağ sol derken baya zorluyo. Şakaklarıma kadar sokmuş kerpeteni, güç uyguluyor yiğido. Öğrenci olan da gülüyo, goygoy yapıyor doktorla. Stresten elim filan terledi o derece. Bu dediklerimin hepsi 20 dakika içinde filan oldu. Öbür 2 dişi yarın çekecekti. Yarın oldu gittim, piç izin almış. Hala çektiremedim onları.
Ağzımın içi sargı bezleriyle dolu çıktım hastaneden. 4 saat yemek yemek, 1 gün sigara içmek yasak demişti. Sargı bezlerini siklemedim içtim valla sigaramı. Yolda gidiyorum, nasıl başım dönüyor. Aç karınla anestezi yiyince öyle oluyormuş. Allahtan öyle güçsüz değilim de bayılmadım. Döne döne gittim eve.
Dişim çekileli 1 hafta olmuş, sağ taraf boş resmen. Çıkardığı dişler serçe parmağım kadar olduğu için, o boşluğun dolması kolay olmuyor. Elimden geldiğince sol tarafla yemek yiyorum. O günde yurtta bulgur pilavı var. İnce bulgur yapmışlar. Bulguru da nasıl severim, nasıl severim. Bi de domatesli yani. Koşa koşa gittim yemekhaneye. Kaşık kaşık gömerken, sen gel o bulgur kaç benim dişimin boşluğuna. Hassiktir yani, bulgur oradan çıkmazsa, o delik kapanırsa içinde bulgur varken, o bulgur kurtlansa ya da apse yapsa, hadi kurttan kurtulursun da apseyken ben kanatsam -ki oynar kanatırım- kanıma karışsa ve ölsem! Hemen odaya gittim, en kaliteli kürdan olan rotringle giriştim dişe. Yok anacım, delik yemek borumun oraya kadar uzanıyo, nereye çıkarcan o kadar derinden o küçük bulguru. Bıraktım kaldı öyle. Ama var ya ne kadar kanadı ben bilmiyorum. 1 saat kadar demir tadı vardı damağımda.
Şimdi yine gidicem doktora. Öbür dişleri de çektircem. Gerek yok yani, Allah onları bence boşuna yaratmış. Çıktığı gibi de çürüyo aq dişleri, full cebe zarar yani. Çektirin annem dişlerinizi, sevin annem dişçileri. Ay varsa geniş omuzlu, diş doktoru tanıdığınız, beni tanıştırsanıza ^^

19 Haziran 2015 Cuma

Hatice abla

İyi geceler sayın zalımseverler, sayın eblek suratlılar. Yine çoook olmuş ben buralara yazmayalı. İşim gücüm vardı dicem, yalan olacak. Ama valla düşünüyodum, düşünmekten fırsat bulamadım yemin ederim.
Ciddi ciddi şuan bir daha düşündüm de, düşünmek de baya zaman alıyormuş. Kafamda çok şey var, onlara takılı kalmaktan başka bi sik yaptığım yok. Ne çözüm bulabiliyorum ne de kendimi alıkoyabiliyorum düşünmekten. Öyle arafta kalmışım, yarak kürek işler peşindeyim.
Sınavlarım bitti ama birkaç gün sonra bütler başlıyo, bütler bittikten birkaç gün sonra ise yaz okulu. Bu yaz çok sikik geçecek gibi duruyor. Bakın ders çalışmasanız bile o stres adamı bitiriyor. Mesela yarın sınavım var diyelim, ders çalışmıyorum. Geçiyorum bilgisayarın başına, huzursuzluk çöküyor üzerime "burada goygoy kovalayacağına git ders çalış" diyorum kendi kendime ve bilgisayar başında oturup, huzursuz bir şekilde sürekli saate bakıyor, sınavımı ve kalacağımı düşünüp takılıyorum saçma sapan sitelerde.
Bütün yaz aynı stresi yaşayacağım işte. Sınavlara 3 gün var, ben şuan huzursuzum mesela, acaba ders mi çalışsam diye. İnsanlar tatile gitti be, insanlar şuan deniz kenarlarında be allahım be, yaz aşkları başladı ya, ben balkon sezonunu dahi açamamışken.. Dün bi fırtına koptu varya, hayatımda hiç öylesini görmemiştim. Bi ara mutfağa koştum, yer sallandı sandım yani. Allah anlamış sabahına kimsenin oruç tutmayacağını, korku saldı milletin içine. Ulam ben bile düşündüm he, acaba dedim oruç tutsam mı. Ama tutmadım. Balkondan bahsediyordum ya, ne ara buraya geldim.
Ben şuan odamdayım, sabahtan beri 3 defa küllük devirdim ve başımın ağrısına üşengeçliğimi de katıp temizlemedim yerleri. Birkaç gündür yine kronik depresyonum tuttum, başucu sehpamda bitmiş dondurma kutusu ve paket paket sigara var.
Şuan bi barda müzik dinliyor olabilirdim, ya da kumsalda ifil ifil esen rüzgar ve dalga sesiyle huzurlanabilirdim. Amına koyayım, balkonda bile olabilirdim. Sarhoş olup tatlı tatlı şarkı söyleyip, makyajlı sızabilirdim. Aşırı bunaldım bu sikko hayattan. Allahım panda olabilme şansım varsa beni hemen panda yapar mısın ya? İnsanlık çok sıkıcı.
İnsan dediğiniz geceleri seksi olur. Bakın bütün insanlar geceleri seksi olur evlerinde. Ben basketbol şortu ve yırtık atlet giydim. Saçlarım yarak gibi oradan oraya sallanıyo, gözlerim açılmıyo başımın ağrısından. Aynı, mahallenin Hatice ablası gibiyim. Kız kurusu, dedikoducu, dişleri ayrık ve çekirdeksever. Bu mu seksilik? Kim dedi geceleri herkes seksi olur diye aq? İbrayim Tatlıses dinliyorum, taymlaynı izliyorum, böyle hayatın bakın ben gerçekten amına koyayım. İstemiyorum ben bunu.
Bu arada hayatımda birkaç değişiklik olmadı. Hala daha sevilmedim, tabi ki platoniklikten vazgeçmedim ve sarhoş olmadım -son yazdığımından bu yana- Hala bıraktığınız gibiyim, sadece artık yalnız yaşıyorum. Ev arkadaşımla yolları ayırdık. Ayrılırken baya hüzünlensem de çaktırmadım. Çünkü aslan kadınıyım ben, güçlüyüm anlıyor musunuz?
Tek derdiniz "eve çekirge girdiğinde nasıl çıkarcam ben onu" olsun. Öptüm hepinizi.

2 Nisan 2015 Perşembe

Tesisatçı

İyi geceler sayın herbişeyi severler. Bu akşam sizlere nasıl hitap etsem bilemedim. Ayol çok sinirliyim. Yine.
Yine aq evinin problemi çıktı. Gün geçmiyor ki evimde elamet çıkmasın. Prizler dışarıda, allaemanet yaşıyoruz. Dün beni ev sahibi aradı. Saat 8 civarı. Allalla diyorum bu adamın huyu değil, noldu acaba beni evden mi atıyo. Birkaç saniye içinde ne senaryolar yazdım oynadım bilmiyorum. Ben çok şarkı söylüyorum evde, acaba dedim gomşular dedim şikayet mi dedim ettiler dedim. Yoh la, mesele başkaymış. Bizim alt katın banyosunun ve tuvaletinin tavanından su akıyormuş. Adam diyo ki banyo ıslak mı. He aq he biz zaten sıçarken duş alıyoruz, küvet pek bize göre değil. Bi kere bizim kültürümüzde yok. Yok Feyzi bey ıslak değil diyorum, tuvaleti kiler olarak kullanıyoruz diyorum adam git bi bak diyo. Aq herifi ben banyomda tuvaletimde ne bok var bilmiyor muyum. Gittim banyoya yok ıslak değil diyorum, ay diyo borular mı çatladı acaba. Neyse en son git komşunun evine bi bak dedi, bence abartıyorlar dedi. Gittim, içler acısı durum. Valla abla bak ıslak değil banyo diye yeminler ettim. Bu her sene böyle oluyormuş, ev sahibi bi türlü tesisatı yenilemiyormuş. İçimden nasıl küfür ediyorum belli değil. 19 yıllık ev, kimler geldi geçti, benim götümde patladı iyimi.
Geldim eve aradım Feyzi beyi, anlattım işte, abartmıyorlar filan dedim, kabullendi değişmesi gerektiğini. Bu kadarla durur mu yapıştırdı hemen:"yarın gelip baksınlar" yarın evde yokum diyorum, cuma günü gelsin diyorum anlamıyor. Enektarları komşuya bırakabilir misin dedi. Yok mok bi şekilde yarın eve gelince adamı aricam.
Neyse bugün sabah derslerine girip geldim eve, adamı aradım, bana diyo ki, o iğrenç anlamadığım şivesiyle "buğun isim var abla haftasonu geleyim olur olur" asabım bozuldu, hayır yani dedim bende sıkıntı yok zaten feyzi bey inatla bugun aramamı söyledi dedim. Sen diyo haftasonu evde değil misin. Ananın amındayım orospu çocuğu. Artık Feyziyle nasıl anlaşamadılarsa olan benim günüme oldu. Aradım Feyziyi böyle böyle işi varmış diye, bisey olmaz diyo ben sizin için dedim diyo. OROSPU COCUKLARI HEPİNİZİN ANASINI SİKEYİM. ORADAN ORAYA SÜRÜKLEDİLER, ÜSTÜNE BİDE TEZCANLI , SÜMSÜK SEÇİLDİM SANKİ BEN BASKI YAPIP, TAMİR ETTİRMEK İSTİYORMUŞ GİBİ.
Tesisatçının rahatlığa bak amk haftasonu evde değil misin diyo. Sikik herif, beleşe yapacak sanki, laçka pezevenk.
En nefret ettiğim şeydir bu tarz laçkalıklar, aq çanakkalesinde de herkes böyle. Gavat şehir diye boşuna demiyorum ben. Çok fenalar ya. Keşke bu hareketleri bizim kürdoş şehir çocuklarına yapsalar. Kan almazlarsa bu laçka heriflerden bende bi şey bilmiyorum.
Hayatımda şuan iyi giden tek şey diyetim. 3.haftam bitmek üzere. Bu sürekli instagramda gördüğüm detoks çaylarından aldım. Amk ya dolmuşta bokum geliyo, ödem mi atıyorum, organlarımımı atıyorum vücuttan belli değil. İflahım kurudu tuvalete gitmekten. Ama iyi bi şey sanırım bu. Önceden anlatmıştım ya, hamile numarası yapıyorum diye. Artık 4 aylık hamile göbeğim var, numara yapamıyorum. Şişman kız kategorisine girebildim sonunda. Azaltarak atıcam içimdeki veledi kdjdhfhf
Şaka bi yana, geçen yıldan beri içine sığmadığım bi pantulum vardı, geçen denedim. Mis gibi oldu. Oğlum sığmadığın pantulun düğmesini kapatmak nedir bilir misin, davadır, namustur yaw.
Neyse en bi sevdiklerim, benim yeşil çay demlendi, ben gideyim artık. Eblek suratlarınızı öperim keşkül bakışlılarım.

22 Mart 2015 Pazar

Maydanoz

Sayın şişmanseverler, ben geldim. Havalı bir giriş yapmak istedim. Sanki çok önemli bi ödül törenine giriş yaparmış gibi. Saçlarım havalı bi şekilde savrulurken, kırmızı , göğüs dekolteli balık elbisemle kameralara gülümsüyorum. Signal white now kullanmadığım için, magazinciler benimle röportaj yapmıyorlar. Aslında elbisem siyah. Dekolte yok ve kesinlikle balık değil. Olabildiğince geniş bir elbise. Saçlarım yine bozulmuş, götüme benziyor. Aslında ödül töreni kim ben kim. Mutfakta oturuyorum lan. Göbeğimle yazıyorum bu yazıyı.
Yine arayı açtık sevgili ve sadık okuyucularım. Sizi unuttuğumu düşündüyseniz ayıp edersiniz ve beni kaybedersiniz. Ölmedim daha aq hala bi yerlerde yaşamaya çalışıyorum.
1 hafta oldu bu gavat şehre döneli. 20 gün kadar Aydında kaldım. Annemin rahatsızlığından ötürü. Ne kadar dönmek istemesem de zorla beni yolladılar. Gitmeden önce, olabildiğince gamsız ve gavattım. Her anlamda. Okul mokul sikimde değildi affedersiniz. Mal gibi bi hayatım vardı. İstediğim saatte yemeğimi yiyordum, okula gitmiyordum. İşim gücüm internette goygoy kovalamaktı. Çekilmez bi adam olmuştum, huysuz aksi naleddddd. Gittim, geldim ve değişimin farkına vardım. Çeynç dı vorld. Bu böyle gitmez aq sen nabıyon dedim, titredim ve kendime geldim. Ufak tefek değişiklikler yapmaya çalışıyorum. Ne bileyim diyete girdim mesela. 2 hafta oluyo. Okula gidiyorum, önlerde oturmaya ve uyumamaya çalışıyorum. Hee geceleri erken uyuyup sabah erken kalkıyorum. Mesela bugün 10 gibi uyandım inanır mısınız. Telefonum da bilgisayarım da bozuldu. Allahım bana ne demeye çalışıyor bilmiyorum. Annemin eski telefonunu aldım, bi arkadaşım kullanayım diye tabletini verdi. İyi kötü yaşıyorum. Oloommmmm sağlıklı yaşamın pençesindeyim, kurtarın beni. Chicken Royale menü alıp gelsin biriniz. Ya da sallayın onu, bol kuyruk yağlı ciger getirin. Beni alın sağlıklı yaşamdan. Alın beni kuscam ben. Bunları yazarken maydanoz çayı içiyordum. İlk girince soğuk ama alışıyorsun diyemem ama kesinlikle kıyamet gibi bi şey oldu ama kimse ölmedi diyebilirim. Bu ne biçim şey lan. Ağzımda bok yemişim gibi bi tat oluştu. Senin gibi bitkiyi siksinler. Sayın maydanoz severler alınmayın ama sizin de damak zevkinizi sikeyim. Yiyecek başka bi şey bulamadınız mı?
Bu arada mentollü yeşil çayı yeni denedim. Böyle bi şey yok. Hazır ziraat okuyorum, diyorum ki kendimi simyaya vereyim, koca karı ilaçları yapayım. Hem onlar şişman oluyo genelde. O kadar kilo vermeme de gerek yok. Ekmeğimi taştan topraktan çıkarırım. Ay aman neyse ben de bilmiyorum ne istediğimi. Dipteyim sondayım depresyondayım. Taşı toprağı sikesim geliyo.
Yazıma son noktayı koyuyorum. Aha (.)

26 Şubat 2015 Perşembe

Turuncu

Kaybolmanın diplerindeyim diyordum, değilmişim daha. Su yüzüne çıkacağım yerde, daha da batıyorum arkadaşım. Diplerde kulaç atıyorum, yoruldum heralde. Yoksa niye çabalarım batırsın beni? Neden elimden tutup çekmiyorsun yüzeye arkadaşım? Arkadaş kelimesinin hangi manasında saklı kaldın? Yalnızlığımı seninle olamamaya borçluyum sanırım, hata bende yine, affedersin arkadaşım. Hakikaten gelebilsem affeder misin? Sen arkadaşsın, affedersin elbet.
Küçük dünyamın turuncu rengine bir ütopya yaratmıştım evvelde, hayatımda artık turuncudan başka renk yok. Turuncularda boğuldum. Turuncumun ütopyası o kadar büyük ki, baş edemez haldeyim, kayboldum dedim ya arkadaşım, gerçekten kayboldum.
Küçük dünyamda ne yaşamın kahverengisi, ne nefesin yeşili, ne de huzurun mavisi kalmış. Aşk kırmızısı hele hiç kalmamış.
Turuncu beni uyutmuyor artık. Hiç olmadık yerlerde uyukluyorum, başım düşüyor da kendime geliyorum. Bir defasında başım düştü uyuklarken, gözlerimi açtığımda bir sürü göz vardı üzerimde. Acıma desen değil, neden baktıklarına ben de anlam veremedim arkadaşım.
Ütopyadaki bana dalıyorum bazıları. Mutlu olmayı en uçlarda yaşıyorken bir anda turunculuk geliyor üzerime, düşüveriyorum o uçlardan. Griliklere kapılıyorum. Griyle turuncu el ele vermiş beni öldürmeye çalışıyor arkadaşım, götür beni başka renklere.
Defalarca ağlamayı denedim, kaybolmuyor turuncu. Aksine ben kayboluyorum turuncuda. Sonra gri oluyor her yer. Ütopyalar güzeldir diyorlardı. Ben yanlış anlamışım biraz meseleyi. Ütopyada yaşamak hiç güzel değilmiş arkadaşım, vallahi gel al beni, kurtar buradan. Bir kere girince çıkamıyorsun, kilit vurmuşlar kapısına. Kır zincirlerini diyorsun, uzaktan söylemesi kolaydır arkadaşım. Gel onu bir de bana sor!

Turuncuya hapsolmuş hayatımdan maviye çıkar beni.
Bakarsın içinde gök kuşağı olan bi ütopya kurarız.
Gelme yanıma, turuncu boğuyor insanı.

31 Ocak 2015 Cumartesi

Ayak

SA iyi sabahlar sayın kaynanası sevenler.
Virgülüm ve diğer tuşlarım hala çalışmıyor. Belki iyileşirler. Acaba adaçayı filan mı döksem klavyenin üstüne lksfjngkj sonra bi güzel terletirim ben bunu dkjghsd neyse.
Şurada dedim film eleştirisi yapayım vazgeçtim. Ben kimim ya film eleştirecek. Dedim ki sonra ben en iyisi yine bizim goygoylardan birini yapayım. Hazır yazasım gelmiş iki dakika insan olayım yazımı yazayım.
Gece gece kafama çok tatlı bi konu takıldı. "AYAK"
Ya allah affetsin benim de o kadar güzel değil ama ne ayaklar var ya. Bakın bahsettiğim konu öyle önemsiz bi'şey değil he. Geleneklerin gözünü seveyim. Mis gibi kaynananla hamama gidiyon ayağına bakıp alıyo seni. Çok muhteşem değil mi?
Geçen gün bi arkadaşımın evine gittim. Evli bu arada bu arkadaşım. Höhhhh allah buna bir ayak vermiş ama nasıl bir ayak. Evde çorap giyememiş malum ev hali bide ev terliği kaptırmış. Önü açık terliğinin tövbeler olsun. Kızın boy pos endam uçuyo. Baksan daş gibi hatun dersin. İşte kocası aldanmış güzelliğine bunun ayakları görmeden basmış nikahı. Sordum dayanamadım yani.
Eve girer girmez ayaklarını gördüm. Düzenli olarak ayaklarına bakıyorum kızın midem bulanıyor. Ama düşünün ki suratına bakmıyorum ayaklarına bakmaktan o derece. Ayaklarına anlatıyorum dedikoduları. Ayaklarıyla gıybet yapıyorum. Böyle parmaklar bi değişik bi de nasır mıdır siğil midir nedir birkaç tane var böyle parmaklarının üstünde. Hay dedim senin götünü sikeyim o kadar bakımlı kızsın şunlara bi krem süremedin mi. At gibi kız. Bildiğin at gibi yani. O toynakları kim görse der.
"Ya canım senin ayak parmağında ne var öyle siğil mi ne o nasır mı?"
"Aman ya hiç bilmiyorum valla"
Senin ben amına koyayım amına. Bunu derken utanmadın mı hiç ya. Evde saç fönlü o ayak ne o ayak. Kocan boşasa haklı.
"Ya kocan senin bu ayağı görüp mü evlendi seninle?"
"Siktir git ya bulaşma bana ksjfjfd"
Bu cümlesinden ve ses tonundan kocasının bunun ayağı görmeden evlendiğini anladım. Ya kocası da hani allah yaratmış yani. Onu allah yaratmışsa bizi ne yaratmış bilmiyorum. Öyle bir adam. Boy pos endam yine o da çok fena karısı gibi. Harika çiftler.
SENİN GÖZÜNÜ SİKEYİM BE ADAM O AYAKLARA NİYE HİÇ BAKMIYON
Şimdi anlatacağım uzaktan akrabam. Düğün öncesi ritüeline katıldım. Ayyy bayılazam valla bayılazam. Kaynanası gelmiş çeyiz getirmiş. O büyük süslü sandıklar var ya ondan işte. İçindeki şeyler standarttır zaten onların. O sandığın içinden terlik çıkar bitane... Üstünde tüy müy vardır rengi geceliğe uygun. Aman tanrım didim ya aman tanrım. Bu bi gaza geldi çıkardı çorabı terliği giydi. Ben o anda her şeyi unuttum. Terliğin tüyü müyü hiçbir şey sikimde değil. Sadece parmaklarına bakıyorum uzaktan akrabam olan kızın. Bi parmağı öbüründen çok kısa diğeri çok uzun. Geçiş yok aq bi uzun bi kısa. Nota gibi. Birkaç tane daha parmak olsa diyez miyez ağlatacak ortalığı. Hayır keşke babanın vereceği genleri sikseydin böyle olmasaydı ya. Bari tonlama filan yapsaydın direk geçiş olmasaydı o parmaklarının arasında :( Tabi ki parmakları sadece benim dikkatimi çekti. Ayağı kes o kız da daş gibi. Nişanlısının yanında da çorapsız duruyodu. Aradığım ilişki resmen. Aşkın gözü kör aq kör bildiğin. Baksana evlendi.
Dönüp bakarsak şimdi şunlara anlıyoruz ki kimse dört dörtlük değil. Daş gibiydi ikisi de. Topuklu ayakkabıyla mikemmel olabilirler fakat bütün büyü çorap çıkana kadar. Dış güzelliğe aldanmayın beyler ldjgkdj iyiliğiniz için. Manken kız kovalayan beylerin inş ayakları rezil eşleri olur.
ÖNEMLİ NOT:Bunu okuduktan sonra "milletin ayaklarıyla niye taşşak geçiyon" diye gelmeyin bana. Goygoy yapıyorum aq. Ayakları çirkin diye aşkından vazgeçen adam vurduruyordur. Fetişist değilse. Biz aşkımızı sümüklü&boklu sevdik. Sloganımız AŞKIMIZ AYAKLARINDAN BÜYÜK.      
Seviyorum sizi çirkin ayaklılar <3

28 Ocak 2015 Çarşamba

Beddua

SA halkımız ve değerli şişman severler.
Yine silme ve virgül tuşum çalışmıyor. Maç için link istemiştim kaşarın teki link attı virüslüymüş. Bir anda bir sürü program indi vs kanser oluyorum iş yapayım derken bu aq bilgisayarında. Düzenli olarak format attırmaktan yıldım artık yıldım. Keşke hiç çıkmasaymış ortaya bu saçma teknolojik şeyler. Ne gerek vardı şimdi bu kadar gerilmeye. Zaten dayanmıyor bi de üstüne sürekli para veriyoruz. Hayatımıza insan katmaktan başka bir işe yaramıyor. Genelde iyi insanlar katıyor da denemez yani. Mektuplaşırdık aq. Stalk yerine el yazısından dil bilgisinden çözmeye çalışırdık karşı tarafı. Üstelik sana yazmış yani her türlü elinde adam. Gereksizdi yani olmasaydı da olurmuş.
Ha ne var mesela genelde her gece bela okuyorum twitter'da. 1.ağızdan okuyor millet. İnternet olmasaydı kendi kendime bedduamı edecektim sizin haberiniz olmayacaktı. Size ulaşırdı emin olabilirsiniz. Beddua zaman mekan dinlemez gider girer hak edenin götüne. Hak etmeyin etmeyelim bizde beddua aq. Hak ediyonuz sonra vay efendim beddua etme. Ananı bile sikerim beddua etme ne demek. Bütün yarak kürek işleri yap sonra beddua etme. Öyle olmi.
Beddua çok önemli bi'şeydir arkadaşlar.
-İnsanı rahatlatır.
-Hak edenin götüne girer.
-Sizin yerinize öç alır.
-Hayat sikebilir.
-Her yerde karşınıza çıkabilir.
Dediğim gibi zaman mekan dinlemez. Hele bedduası tutan bir insansa kaçarın yok aq birkaç güne en fazla o belayı bulursun. Hele uzun vadeli bir beddua etmişse siz zaten yaraaaa yemişsiniz. Gidin büyü filan yaptırın. Ayet-el kürsi okuyup sirkeyle filan yıkanın. Ya da gidin gönlünü alın. Bakın yalan konuşmuyorum burada şahidim ve benim de şahitlerim var.
Gavatın birine uzun vadeli bir beddua etmiştim geçen yıl hala sürünüyor köppek ldjfgdkj inş gün yüzü görmeyecek. Her aklıma geldiğinde bedduamı tekrarlıyorum çünkü.
Az önce kuzenim bana beddua etti. Öyle bir düştüm ki! Yemin ediyorum uğraşsam bu kadar olmazdı. Facia çıktı facia. Topu topu koltuktan düştüm sehpa devrildi. Sen göt kadar sehpasın. Yerden yüksekliğin en fazla 40 cm senin. O bardak kırıldı küller savruldu şişe devrildi. (Senin gibi virgülün ben götünü sikeyim. Virgülsüz yazı yazılmıyor yav. Kanser oldum. Silme tuşuyla enter de çalışmıyor. Yanlış yazınca geri tuşuna basıp del yapıyorum. Delirdim delirdim. Tuşlarım bu halde bilin bakalım kim yanlış yazıp duruyor?)


Bakın şu manzaraya ya. Bedduanın boyutuna bakın. Bizim bütün aile böyle. Bi bedduayla insan bile öldürürüz. Mezopotamya izleri taşıyan anneanne halımın üzerinde neler oldu. Bardak kırığının içinde 1 paket sigaranın külü var. Rezil oldu bütün halı.
Size tek diyeceğim beddua yemeyin anam. Valla doğup doğacağınıza pişman olursunuz. O yaptığınız gavatlıkları teker teker size sokarlar ruhunuz duymaz. Götüne anestezi yemişler gibi sıça sıça gidersiniz. Paçalarınızdan bok akar ruhunuz duymaz. Rezil kepaze eder. Bu güzel ve minnoş kadınların kalplerini kırmayın. Şayet kırarsanız lanetleri üzerinizden hiç gitmez. Ha sanmayın evlenince sizden bedduasını çeker. Çekmez anacım niye çeksin. Zaten o bedduayı etmese sizinle evlenmişti çoktan.
Kaçarınız yok aq o bedduayı yiyeceksiniz. "Sikmese bari" mottosunu benimseyip o tedirginlikte yaşayacaksınız ömür boyu. Kadınları üzmeyin. SİKERLER.    
Son bi not: Size ettiğim beddualar gerçek değil merak etmeyin. Seviyem la sizi valla bak.

18 Ocak 2015 Pazar

Türküye

SA
Bu yazı nereye gidecek bilmiyorum. Amaçsızca yazmak istedim sadece, içimden geldiği gibi.
Şimdiki gündeme bakıyorum; domuz linç etmişler Samsun'da. Yıl 2015 sayın domuzseverler 2015!
Bakın şimdi şunu izleyin ve sonra da şunu 
2.videoda da darbe var, dehşet var ama; genel olarak hayvan şaşkınlıktan oradan oraya koşuyor ve saldırıyor. Orası Hindistan. 
Şimdi şunu ve şunu izleyelim.
Son olarak şu belgeselin 27:47 ile 28:40 arası olan bölümü izleyelim. 
5 video ve 5 ülke. 
Ne kadar gelişmemekte olan bir ülke olduğumuz sadece buradan bile anlaşılıyor. İnsanların korkuları olabilir ama; sırf bunu için bir hayvanı öldürmek insanlıkla alakalı bir şey değildir. Bugün, canım türküyemde olan korku değil "hayvanlık"tı. Hayvanlık demem bile şu durumda abes. 
Yıllar öncesinde, ben daha 9 yaşındayken, bahçemizi yılanlar basmıştı. Annemle beraber öldürmüştük hepsini. Annemle hayatımızda ilk defa yılan görüyorduk ve bildiğimize göre yılanlar korkunç hayvanlardı. Karşı komşumuz kızmıştı bize onları öldürdüğümüz için. Daha sonra bahçeye gelen yılanlar için karşı komşumuzu çağırdık, alıp onları tarlalara götürmüştü. İlk seferinde böyle bir şey olacağını bilseydik, o yılanlara dokunmazdık bile. O zaman annemle yaşadığımız korkuyu size tarif edemem. Annem şunları söylemişti komşuya: "Muharrem abi ben bilemezdim ki sizin götürebileceğinizi, benim 3 tane küçük çocuğum var, ne yapabilirdim başka."
Yılan ve domuz tabi ki aynı şeyler değil, Kuşadası'nda insanlar yıllardır domuz görmeye alıştı, kimse de kalkıp birine zarar vermedi. 
Ülke olarak öyle bir kafaya sahip insanlarız ki, ekmek buldun ye, hayvan buldun öldür. 
İnadına gelişmemekteyiz, Utanıyorum türküye. 

10 Ocak 2015 Cumartesi

Kendime

O kadar alışmışım ki başkalarına kahrolmaya, unutmuşum kendine kahrolmaları. Etrafımdaki, yani benim insanlarımın mutsuzluklarını onlardan fazla yaşamaya, onlardan fazla uykusuz kalmaya alışmışım. Benim insanlarım çünkü; seversem sahiplenirim, benim oluverirler.
Ben insanlarımla aşkı yaşamış, onlarla üzülmüşüm hatta onlarla kahkaha atmışım. Bana ait olan sadece onların duyguları ve onlarmış meğersem, geç fark ettim. Bunu fark etmemin onuru ve burukluğuyla yazıyorum bunları.
Kürtçede "gideyim de kendime gezeyim" derken anlatım bozukluğu olmaz, o cümleyi Türkçeye çevirince böyle bir şey çıkıyor.
"Kendine almak" "Kendine gezmek" vs vs akıp gidiyor böyle.
Benim "kendime" diye başlayan cümlelerim olmamış hiç bana ait. Başkalarının kendileri olmuşum ben.
Aşkı yaşamayı bilmemek, sevmeyi bilmemek, sevişmeyi bilmemek...
"Gideyim de kendime aşık olayım" derken bile yabancılaşıyorum cümleye. Bilmediklerimi yaşama arzumla dolup taşıyorum şu sıra.
Belki de bunun sebebi, özlemle dolup taşıyor oluşumdur. Özlemeyi biliyorum, doğuştan öğrenmişim galiba, herkes özler. Özlemek öğrenilmez.
Çok seversiniz, köpek gibi seversiniz, kim olursa olsun. Ama; bazen söyleyemezsiniz işte.
Şu sıralar köpek gibi özledim herkesi. Tam dilimin ucuna geliyor, tam diyeceğim "özledim" diye, boğazım düğümleniyor, sessizliğe gömülüyorum. Birkaç alo'dan sonra kapatıyorum telefonu. Belki de kendimi terbiye ediyorum. Sonra duygusuz bir mesaj atıyorum "kapandı birden anlamadım, neyse artık sonra görüşürüz."
Bunun kim olduğu pek önemli değil aslında, belki ailem belki başka biri, ne fark eder, söyleyemedikten sonra.
Ne diyorduk, hatırladım. Başkalarına kahrolmalardan bahsediyorduk. Kahroluyoruz işte her gün defalarca.
Ama bir gün size diyeceğim şu sözleri; "Gideyim de kendime kahrolayım."

2 Ocak 2015 Cuma

Adam mısın lan

S.A
Topuzumla yazmıyorum, yağlı, toplu saçlarımla yazıyorum. Ne aq siz bütün kızlar kendilerini eve tıkadıklarında banyo mu yapıyo sanıyorsunuz? Hem ben bilerek yıkamıyorum saçlarımı yağıyla beslensin diye, kuaförüm dedi. (YALAN)
Bayadır yazmadım yine. Çok yoğun 1 ay geçirdim. Oradan oraya gidip hayatıma ekşın katmaya çalıştım, pek başarılı olduğumuz söylenemez. Bir ara Ankara'ya gittim, teyzem doğurdu sonunda :)))) o aldığım emzikleri kuzenimin ağzına ağzına soktum jfhjh Çok minnoş çok sevimliydi şrfsz. Yalvardım teyzeme bunu bana ver nolur valla çok güzel bakarım diye vermedi. Napayım napayım aq ben de mi bi tane doğurayım, gayri meşru? Bana niye çocuk vermiyorsunuz bana şerrefsizler.
Ankara'da tek 1 gün dışarı çıktım, okuduğum ve yaşadığım şehirde de olmadığı için starbucks'a attım kendimi. Sıram geldi, adımı sordu kız, "Ece" dedim. Bekliyorum kahvenin yapılmasını filan, önümde kimse yok, kadın bağırıyor "Hacer hanımmmmm" diye Bende etrafa bakınıyorum. En son çaktım, "pardon o mint mocha mı?" dedim, onaylayınca aldım çıktım. Rezil kadın, orospu evladı eceyi nasıl hacer algılayabildin? Senin omurilik soğanını hipofiz bezine sarıp ağzına vereyim, beyinciğini sikeyim kahpe. Orada bana dönüp "hacer mi ahahahah burada ne işin var" deseler haksız mı o halk?
Arkadaş Hacer adını küçümsediğimden değil, düzenli olarak isimleri yanlış yazmalarına kılım. Verin bardağı elimize biz yazalım madem adımızı. Ne sen üzül ne de biz. Neyse, ben konumuza geçiyorum artık.
Analarımızın, babalarımızın ve nicesinin de dediği gibi, okul bitmeden evlenmeyin kızlar. Hayın bu erkekler, zalımlar. Hepimizi harcarlar Feride, hepimizi. Anamızı bile sikerler, paramızı vermezler, öyle zalım köpekler onlar. Bunu eğer bir erkek okuyorsa, şu satırlardan sonra kapatmasın, devamını dinlesin. Adamların ve erkeklerin arasındaki farkı bilmeleri açısından diyorum, yoksa dilerse herkes kapatabilir :)
Neyse, neden böyle dedim ben.
Şöyle ki; yıllardır evde kaldım deyip duruyorum -ki kaldım- evlenmek istiyom ben, beni eversenize diye diye dilimde tüy bitti, hala evlenemedim. Okuyorum da ayrıca zaten. Okulum bitmeden çok zor ya evlenmem. Yine de kendime güvenmiyorum, "gün gelir aşıq oluruz, qaçarız be sefqilim" mottosuyla dolaşıyorum.
Bu yazıyı yazmak, tuvaletteyken aklıma geldi. Çamaşır makinesinin üstünde deterjanı gördüm. Deterjan çok önemli canımlar, evlendiğiniz kişi, çooook aşırı zengin değilse, size her markete gittiğinizde "oha aq o kadar deterjanı naptın" der. Aq evladı, istiyorsun bütün kıyafetlerin temiz olsun, her dolabı açtığında ifil ifil yumoş koksun, gelip diyor ki "naptın deterjanı" yumoş emikliyorum aq canım sıkıldığında, napabilirim? Makineye fazladan koymuyoruz sonuçta, bitiyor işte. Almayayım mı, pislik içinde mi kal? Aslında bu tarz erkekler onu hak ediyor. Adam dediğin "tamam aşkım al ama yasemin kokulusunu al, ben onu daha çok seviyorum" der. "O deterjanı nabıyün aq" demez. Bunu diyen düz, erkektir yani, hiçbir özelliği olmamasına karşılık, boş konuşan, gereksiz ve neden evlendiğinizi size sürekli düşündüren erkektir, "adam deyilsin" deyip ayrılmak, hayatınızda vereceğiniz en doğru karardır.
Bi deterjan yüzünden tabi ki evlilik bitirilmez, ama şöyle bir şey var; deterjan en basit örneği. Bu adam, pardon bu erkek, sizin her şeyinize karışır. Sizinle alışverişe gelmemekle kalmayıp, sevinçle aldıklarınızı gösterdiğinizde "bunu mu giycen şimdi sen" "kaç para verdin lan buna" "harca aq harca, sana çalışıyom zaten" tarzında tepkiler verir.
Bi eve giren maaş az ve tek olunca ister istemez bu problemler ortaya çıkıyor. 2 maaş girse, inanın sizin üstünüze başınıza aldıklarınız, deterjanlarınız adama koymaz, üstüne üslük "keşke bunun siyahını da alsaydın" bile diyebilirler.
Bu erkekler böyle anam, okumamışsın ya, ona muhtaçsın ya, sömürdükçe sömürür, hayatını yer bitirir bunlar senin. O yüzden okuyun dedim. Diplomanı aldığın ilk gün git koşarak evlen, bi'şey dersek namerdiz.
Ayrıca "evlenelim, aynı anda okursun" ya da "evlenelim okula gidersin ya nolcak" tarzı yalanlara kanmayın. Hepsi külliyen yalan! Evden çıkamamanız için ellerinden geleni yapar, hayatı size zindan ederler.
Son olarak, benim sevgilim adam gibi adam, o böyle şeyler yapmaz diyorsanız, siz bilirsiniz. Biz cenazenizde gözyaşı, düğünüzünde halay başıyız :) Geliriz, altın bile takarız :)
Erkeklerin alayını götünden siksinler, adamlara bi'şey olmasın ^^
+1 olarak da şu listeyi bana biriniz cd yapıp yollasa ya, çok severim ben onu :(((