21 Şubat 2014 Cuma

Göz yaşartan 3 şarkım.

   Yine bir şarkılı yazıyla karşınızdayım. Şuan çok güzel bir listem var. Biraz atarlı(!) bir liste ama olsun. Tam 1 haftadır öyle bir sinirliyim ki anlatamam. 1 hafta önce nasıl sinirlendirdilerse artık, çıldırıyorum resmen. Duvar filan yumruklamaya başlıcam yakında. Dolap kalmadı çünkü. Ben hep asabi ve sinirliyim normalde de. Ama sinirimin geçmesi 5-10 dakika bi'şey. Arada geliyor asıl sinir, gitmiyor. Şiddete çok eğilimliyim ve ayarı yok. Kapı pencere hani. Bilimsel olarak hastalıkların %60lık kısmı psikolojik. 2 gündür yatağımdan kalkmıyorum. En dayanılmayacak noktada tuvalete gidiyorum, öyle yani. Bir ateşlenmeler, kendi ağız içi sıvılarımı yutamamak, 2 hafta önce çektirdiğim 2 yirmilik ve çektiremediğim diğer 2 yirmilik dişlerimin ağrısı.. gidiyor böyle. Vücudumun bütün noktaları ağrıyor ya. Beni sinirlendirmeyin o yüzden. Zaten meyilliyim hemen hasta olmaya. İlçe bile değiştirince hasta oluyorum. Tabi ağır hasta olmuyorum. Neyse, çatlamayın şarkıları yazıyorum.

1-Müslüm Gürses-Nilüfer
2-Sıla-Saki
3-Müslüm Gürses-Sensiz Olmaz

  Sürekli bu 3 şarkı çalıyor listemde. Sıkılırım belki dedim ama ı ıh yok sıkılmıyorum. Gözlerim doluyor tabi her birinde. Aşk acısı çekmiyorum. Aşkı yaşamadım ki acısını çekeyim.

19 Şubat 2014 Çarşamba

Kuzen.

   Ben bugün dosttan öte, kardeş olan insanlardan bahsetmek istiyorum.
Dost nedir size göre? İçinizi dışınızı, hangi renk sıçtığınızı, olaylara nasıl tepkiler verdiğinizi bilen, kişiliğiniz üzerinde yüksek lisans yapmış insanlardır. Benim dost diyebildiğim en fazla 3 kişi vardır. Onlar bile arada su kaynatmıyor değil.
Ben bugün, kuzenlerimi anlatıcam size. Lakin onlar bir dost kadar yakın, bir arkadaş kadar eğlenceli, bir şarapçı kadar dert ortağıdır.
   Çok çok büyük bir ailem var. Belki de dünya üzerinde sahip olduğum en güzel şeydir bu. Küçüklüğümden beri kalabalığın içindeyim, hep bi kargaşa, gürültü, ayak altında dolaşan çocuklar, gizlenen sırlar... Bu büyük ailemin en büyük kısmını kuzenlerim oluşturuyor. Tam sayısını kestiremiyorum şuan ama bayaa çoklar. Kimisi benden korkuyor, kimi benden nefret bile ediyor olabilir, kimi beni kardeşi, kimi ablası, kimi en yakın arkadaşı olarak görüyor. Bir insan olarak, bu kadar çok karaktere bölünmek güzel. Hele de gülümseyebiliyorsan onlarla. Benim iyi arkadaşlarım olmayabilir, sevgilim olmayabilir. Ama gerçekten dost diyebildiğim çok tatlı kuzenlerim var.
   Mesela en büyüklerinin ablamdan hiçbir farkı yok. Öyle ki onun çocuğuna (evlenirse tabi(!)) teyze dedittircem. Ben onun teyzesi olcam. Ona mis gibi giysiler, oyuncaklar alacağım. O da benim çocuklarımın (koca bulabilirsem) teyzesi olacak. En büyük kuzenim akıl hocam, ablam, bazen en yakın arkadaşım. Bir şeyler yapabilmemin büyük bir sebebi.
   Başka bir kuzenim var. Allahımmm. Onunla 3 yıl öncesine kadar kedi köpek gibiydik. Ben genelde ona karşı çıkamazdım. Susar kalırdım. (Ya sinirlenince 3 kat büyüyo, zaten göt kadar bi'şeyim.) Ama şimdi öyle mi.. O benim en yakın arkadaşım. Aramızda mesafe var, ama en yakın arkadaşım o benim. Kimsenin bilmediğini bilenim o. Beni yargılamadan dinler ve sadece kendi fikrini söyler. Tabii arada "küstüm ben seninle bi fal bakmıyon" diye atar yaptığı da olmuyor değil. O benim öz kardeşim gibi. Öz kardeşim. Ben ne şanslıyım ki çocuğumun böyle güzel teyzeleri olacak. Ben onun çocuklarının teyzesi olur muyum bilemem ama. Bu bildiğiniz kızlardan değil. Tam bi idealist. Bebişim olmadı kedimizi kucağımıza alır, mutluluklar dileriz!
   Başka bir kuzenim beni ablası görüyor. Arada benimle sidik yarıştırdığının farkındayım, ama yine de kapıma gelince dinlemeden edemiyorum. Büyüyecek daha. Anlayacak aslında insanların göründükleri gibi olmadığını. Tek başına hasta yatarken anlayacak belki. Ama korkmasın. Ne kadar kızsam da, arada sevmiyorum lan seni deyip yerden yere vurup, saçını başını yolsam da, o beni seviyor. O benim kardeşim gibi. Birkaç sene sonra kardeşim olacak. (Burası +18 kokayi)
   Öbür kuzenim (bu da kız) biraz garip bir insan. Aklından geçeni "lööönk" diye söyleyip mala bağlatıyor insanı. Bu seneye kadar pek birbirimizi sevmez ve görüşmezdik. Ama bu sene ben onu çok sevdim. Gerçekten sevdim.
Benim kuzenlerim anlat anlat bitmiyor arkadaş. Ben 4 tanesini yazdım, seçmece bunlar hanımmmmm! Hepsinin yeri ayrı. Biri abla, biri dost, biri kardeş, biri arkadaş.. Ama dediğim gibi burası +18 kokuyor. 18 yaşını geçmeyen kuzenler eklemesin, anlaşamıyoz. Hadi öptüm sizi. Eğer şanslı biriyseniz ve iyi bir kuzen olursanız sizin de böyle tatlı kuzenleriniz olabilir. Bunlardan çok güzel teyze oluyo bi de. Maksat çocuğumuzun bayram harçlığı artsın laf aramızda.

12 Şubat 2014 Çarşamba

Neşeli bi'şeyler.

Neşeli bi'şeyler çalsana oradan. Belki biraz neşeleniriz. Ne bileyim belki biraz güleriz de burnumuzdaki sızı geçer, almayız hasret kokusunu.
Çok neşeli olsun ama. Buruk bırakmasın bizi. Kafamızdaki tilkiler eşlik etmesin biz söylerken şarkıyı..
Neden verdin ki bu şarabı bana? Biliyordun rakı isteyeceğimi. Biliyordun gecenin orada bitmeyeceğini. Bıraksana beni. Niye çaldın o besteleri, anlatsana? Gözyaşımı gördüğünde mi samimi geliyorum? Ağlayınca daha mı ben oluyorum? Bilerek mi içiriyorsun bu gece?
Gitseydin. Yine ağlardım. Yine samimi olurdum. Gitmedin kaldın. Gel demezdim biliyordun. Bilerek mi ağlattın doğru söyle? Gidecek misin yoksa? Ondan mı bu ayrılık şarkıları, bu sarılmalar?
Ne ben diyebilirim gitme, ne sen diyebilirsin gidiyorum. Sarhoş mu ayrılalım? Bulanık mı hatırlamayayım seni? Ya da uyuşmuşken ısırdığım dilim mi hatırlatacak seni? Baş ağrılarım, susamalarım?
Çalmayacak mısın neşeli bi'şeyler. Daha ağlayayım mı? Çözülmesin mi boğazımdaki düğüm? Canım mı acısın?
Gitme diyemedim sırtını dönüp gidenim. Kal diyemedim. Sende gel diyemedin elini tutamadığım. Sessiz gidenim, sarılamadığım son bir kez, kokusunu anımsayamadığım. Şimdi gel desem gelir misin? Gelsen, gitme desem gitmezsin değil mi? Özledim desem olur mu sadece? Ya da sadece çaldırsam anlar mısın diyemediklerimi? Her şeyi bırakıp öpmeye gelir misin beni? Sever misin yeniden çocuk gibi, okşar mısın başımı? Bilirsin, sevmem saçımla oynanmasını. Ya da gelme uzaktan sevdiğim. İşin vardır şimdi. Sen oradan çal neşeli bi'şeyler, ben özlerim zaten seni.

9 Şubat 2014 Pazar

Kendinle barışmak.

   Bir önceki yazımda bahsi geçmişken hazır, kilo konusuna geliyorum. ekşide gayet güzel tartışmışlardı, baştan sona bütün entryleri okumuştum. Bazılarına felaket sinirlendim, bazıları güldürmedi değil.
   Önceden de söylediğim gibi, 155-165 arası boyum var ve 65 kilonun üstündeyim. Benden 10 m önden giden göbeğim yok. Sadece 6 yıl kodumun futbolunu oynadığım için bacaklarım gerektiğinden fazla büyük ve kaslı. Aynen şöyle duruyor. Lâkin o abla kadar dizleri bükük ve seksi durmuyorum orası ayrı. Her neyse. Bacaklar böyle olunca haliyle tartıda çok düşemiyorsun. En fazla 5 gidiyor. Başka gitmiyor. Belki yanlış biliyorum, olabilir. Varsa bilen aydınlatsın, ben dünden razıyım o lanet olası kasları eritip ince bacağa kavuşmaya.
   Bütün kilolu insanlar boğazdan kilolu değil. Genetik denen bi'şey var arkadaşım. Ailesinde tek bir zayıf yok, sen ondan zayıf olmasını bekle. Olduuuuuuu. Ben kendimi bildim bileli balık(!) etliyim. Benim ailemde halam ve kızı hariç kimse zayıf değil. Hepimizin maşallahı var. Hepimiz göbekli ve koca popoluyuz.
   Çok diyet denedim. Beren Saat diyeti, Dukan diyeti (sadece 1 hafta yaptım sonra bayıldım) dönüşümsüz açlık grevleri, yediğini kusma vs vs. Spor salonuna da gittim. Ben diyorum ki "hoceeaam ben şu kasları eritmek istiyorum" adam beni hayvan gibi koşturup bacakları dahada sertleştirdi. Kaslı olabilir ama selülit var hocam selülit! Velhasılı kelam ben kilo aldım arkadaşlar. Bütün diyetlerde, sporda, hepsinde kilo aldım. Geçen sene sivilcelerim vardı. Onlar geçsin diye sikik, dudağını çatlatan, kolesterolünü fırlatan orospu bi ilaç kullandım. Evet beybi feys oldum ama 13 kilo aldım ilacı kullandığım süre içinde!
   Sonra o kiloları veremedim. Hala çabalıyorum. Abur cuburla pek aram yok, 6 yıldır çay, kahve vs. içinde şeker kullanmıyorum, ekmek doğru dürüst yemiyorum, ama ben kilo vermek istiyorum! Ha görünüşümden pek rahatsız değilim. Kendimle barışığım. Sadece Vogue okurken felam moralim çok bozuluyor. Biri gelip "ya bacakların kalın sanki" dediğinde "kalın olan daha başka şeyler biliyorum" diye terbiyesizleşesim  gelse de "hıı evet" deyip geçiyorum. En önemlisi kendimle dalga geçebiliyorum. Sen kendinle dalga geçersen gerçekten kimse seninle dalga geçemiyor. Önce kendinle barışman gerekiyor. Benimle beraber şişko şişko dolaşan bütün çocukluk arkadaşlarımın hepsi kilo verdi.
   Benim arkadaşlarımın çoğu çok zayıf. On numara fizikleri var. Ama bu onları daha çok sevdiğim anlamına gelmiyor. İsterse 180 kilo olsun, kimsenin güldüremediği anda seni güldürebileceğini biliyorsun. Ya da ne bileyim 75 beden sütyen taksın, kimseyi ilgilendirmez ki. Meme onun. Ayrıca memenin küçüğü büyüğü olmaz, adam olun. Birkaç dakikalık zevkleriniz uğruna biz kızları kırmayın. Götü büyük olsun, memesi küçük olsun, ne fark eder? Gerçekten, memesi için mi evleniyorsunuz? 45 kilo ideal di mi size göre? Ben 4.sınıfta 45 kiloydum. Çoğunuzun annesi evlendiğinde 45-48 kiloydu di mi? Şimdi nasıllar? Babalarınız şuan annelerinizin 90+ olmasını umursuyor mu? -Hayır. Ama yaşamına devam ediyor, hala seviyor annelerinizi. Ben kilo aldı diye boşanan birini hiç duymadım. Ayrıca beylerimiz kilo alınca daha çirkin oluyorlar. O kıravat havada kalıyo aq.
   Kilolu diye yapmadığınız iğrençlik kalmıyor. Bana hiç yapılmadı çok şükür. Ayıp dene bi'şey var. En çok ilk buluşmalarda oluyor bu gavatlıklar. Hazırlanmışsın gitmişsin, adam o kadar iğrenç davranıyor ki, salak değilsen anlarsın. Seni beğenmemiş, gitmeye bahane arıyor. Yapmayın, yapanı da sevmeyin. Komşu çocuğu onlar. Ya da "senden güzel kanka olur eheheheh :DD::D:D" demeyin. Kanka olmaya mı geldik aq yerine. Kanka diye mi bu kadar hazırlandım? Bu bunalımdan çıkmak bazen yıllar sürüyor. Özgüveni öyle zedeliyor ki sittin sene kendine gelemiyorsun. O göbeği sorun haline getirmektense sevebilirsin. Arada mıncırıp "naaabıyon leeen" diyebilirsin. Hey oğlan çocuğu sana diyorum.
   İrem Derici mesela. Röportajını izledim az önce, "ilkokulda alf derlerdi önceki burnum yüzünden. Ağzımı sevmezdim, ayağımı sevmezdim, burnumu sevmezdim, basenimi sevmezdim, kalçamı sevmezdim. Fakat bir süre sonra her yerime bayılır oldum çünkü bana ait biricik..." diye devam ediyor. Kendiyle o kadar barışık ki, kimsenin ne dediği umurunda olmuyor. Çünkü kendini seviyor kadın. Bu yüzden onu seviyorum. Onu ilk Okan Bayülgen'in programında gördüm, ağzıyla mı burnuyla mı tam hatırlamıyorum dalga geçildi bi'şey oldu "haaa evet kocamanlar" dedi. Başkası olsa bozulur, kalkar gider ne bileyim, kendini sevmese bunları söylemezdi. İrem Derici mutlu mesela. Sen eğer kendinle barışık olursan, sen de mutlu olursun. Gerçekten kendini seviyorsan, seni seveceklerdir.

Koca

   Bok varmış gibi doğuyoruz, sonra okul başlıyor. Büyümek yok bak, direk okul. Okula niye gidiyoruz? Çalışalım, para kazanalım, kendi ayaklarımız üzerinde duralım. Kızlar için söylüyorum; kocamızın eline bakmamak için. Ya kocanın eline bakmamak nedir ya? Okul okumayan anneler, orta halli ve kötü durumda olan babalardan zar zor para alıyor. Buna da tamam. Bazı pezevenk babalar, olmasına rağmen süründürmeyi seviyor, hadi onlara da tamam.
   Sen evleniyorsun o adamla. O adam senin ciddi anlamda her şeyin oluyor. Baban, annen, abin, kardeşin hatta bankan. Onun eline bakmamak nedir ya ne? Sen çocuğunla sorun yaşayınca, üzülünce bile ona sığınıyorsun, ona anlatıyorsun. İnsan kendi için okur, kendi çarçur etmek için para kazanır. Kocasının eline bakmamak gibi bir şey yok. Benim gibi parasının hesabını bilmeyen kızlar kocalarına gidip illa ki "aşkitom yaaa, kredi kartını verseneee" dicek. Ben istersem 5000 lira kazanayım ayda, yine isterim kredi kartını. Çünkü hesabımı bilmiyorum. Ayrıca evlenince senin paran, benim param olmamalı. Benim gibiler cimrilerle evlenmesin!
   Gerektiğinde senin paralarını bile kocan kontrol etmeli. Onlar bu işleri doğuştan biliyor. Bütün ipleri onun eline vermek lazım. Eğer kontrol sendeyse ve hata yaparsan sürekli konuşur, o yaptığın hataları sürekli yüzüne vururlar. Bunun için onlara verin kontrolü. İşin içine sıçsalar bile toparlayabilme gücüne sahipler. Bazı şeyleri sırf konuşulmasın diye boş veriyoruz.
   Kızlar için koca gerçekten önemli. Kendi adıma söylüyorum; benim için kocam, süper kahraman, en yakın arkadaş. Kimseyle paylaşmadığını, yaşamadığını onunla yaşıyorsun. Gerçekten sığınacağın liman oluyor. Ben babama çok çok düşkünüm. Ama evlendikten sonra kocama düşkün olacağım. Bu babamı eskisi kadar sevmeyeceğim anlamına gelmiyor. Daha çok seveceğim belki. Sadece paylaştığım şeyler daha az olacak. Şimdiki gibi her çıkan pürüzde ona koşmalarım, her problemde onu aramalarım azalacak. O görevi kocam üstlenecek. Babalarımızı çok uğraştırıyoruz, onların omuzlarında koskocaman yükleriz kızlar olarak. Hepimiz onun omzundaki yükü hafifletmek için adımlar atıyoruz.
   Koca mevzusuna gelince. Hiçbir kız, çalışmayan ve tembel koca istemez. Çoğumuzun gözündeki koca profili belli. Takım elbiseli -genelde-, düzgün bir işi olan bir eş. Anlayışlı. Ne bileyim atıyorum çocuk yaptın, o adamdan bebeğin altını değiştirmesini beklersin. Ya da sen uyuduğunda onun kalkıp çocuğu uyutmasını, hafta sonları onu alıp parka vs götürmesini vs vs. Çocuk seven erkeklerin bir adım önde olmasının sebebi belli. Çocuk seven adam sorumluluk sahibidir. Bebeğin ağladığında çaresizlikten ağlarken o ne yapacağını bilen adamdır, gerektiğinde seninle beraber ağlayan, seninle beraber onu doktora götürendir. Bu adam o çocuğu öyle seviyorsa sen düşün seni nasıl seviyor. Ben "evlendikten birkaç sene sonra çocuk yaparım. Ne bileyim 3-5 yıl sonra filan" kafasında değilim. Kocan çocuk seviyorsa, inatla istiyorsa yaparsın. Senin kendi kararların yok mu, var. Ama onun çocuk istemesi seni daha çok sevdiği anlamına geliyor. Zaten sen bu zamanda adamı bulacan da evlencen, bi de 5 yıl bekle çocuk için. Oldu canım. İstersen çocuğunun sınıf arkadaşları sana nene desin. Bunlar önemli şeyler.
   Kocanın futbol düşkünlüğümü var, sen de düşkün ol. Onu oradan çıkarmak için uğraşma. Diyelim ki senin dizinin olduğu akşam maç var. İzleme kodumun dizisini. İnternet niye var? Hatta arkadaşlarını da çağır eve. Sen sevmiyorsan -ki sevmelisin- arkadaşlarının hanımlarıyla mutfakta dedikodu yap. Bırak izlesinler. Ya da çağırma arkadaşlarını, maç izlencek ortamı yarat, onunla beraber otur izle. Kendini vererek izle o maçı. Diyelim ki sen fenerbahçelisin, o galatasaraylı. Sana takımını değiştirmen konusunda baskı yapıyor. Eğer istiyorsan değiştir takımını. Yok arkadaş takımımı değiştirmem, ölümüne diyorsan küçük şebeklikler yapıp onu bu kararından vazgeçir. Mesela "yok aşkitom değiştirmicem ben takımımı. Değiştirirsem derbi sonrası tesellileri(!) nasıl yapçaz." deyin. Böyle şebeklikler. Bu konuda çok sertse ve sen takımını değiştirmek istemiyorsan, hiçbir şekilde maç esnasında, sonraki maç yorumlarında vs. laf etmeyeceksin. Ya da onun tuttuğu takımın başka bir takımla yaptığı maçta öbür takımın gollerine sevinmeyeceksin. Üzülüyor gibi görüneceksin. Takımına laf etmeyeceksin. Çünkü bu fanatiklerin gözü döner, çakar bi tane suratına. Yok canım, oradan "bana kim oluyor ki vuruyor" deme. Bazen hak ettiğini hepimiz biliyoruz.
Sırf azıcık dikkatini bana versin, benimle ilgilensin diye yapmadığın bok kalmıyor. Seni defalarca uyarmasına rağmen devam ediyorsan, kusura bakma bunu bir bayan olarak söylüyorum, o tokadı gerçekten hak ediyorsun.
   İyi evliliğin sırrı belli. Güler yüzlü ve şakacı bir insan olacak, sınırları iyi bileceksin. Kim demişse o sözü çok doğru söylemiş: "tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır." Tatlı dille güler yüzle istediğin her şeyi yaptırabilirsin. Bir konuya daha değinmek istiyorum. Lan erkek dediğin baskın olur lan. "Wöhöyt" diyebileceksin gereken yerde. Erkekler zeki kızları seviyor, kızlar onlardan daha zeki erkekleri seviyor. Mesela o kadar soru sorma karına. "Nereye gidelim, napalım, sen ne istersin, ne yicen?" Zıkkımın kökünü yicem. Belli yerlerde yediğin şeyler bellidir. Farklı bir yere gitsen bile yiyebileceğin şeyler bellidir. "Şuraya gideriz diye düşündüm, sana filtre kahve söylüyorum, sinemaya gideriz bugün." gibi şeylerle gelin bize. Bunu biri anlatmıştı bana; "etek giymiştim bigün, evden çıkmadan geldi eve. Eteği gördü. Sadece dönüp "hayatım üşümicek misin onunla" dedi. Gel de hayır de, bu adamı sevme." Feyz alın azıcık. Hayvan gibi "çıkar lan onu" dersen, ya siktirgit derim ya da çıkarırım bütün gece surat yaparım, burnundan fitil fitil getiririm. Bizi anlamak sizin elinizde. Uyanık olun. Bizi istediğiniz profile sokmakta elinizde, olduğumuz gibi sevmekte. Ama yine sınırlar yok değil. Kendim için söylüyorum mesela, ben kilolu bir insanım. 155-165 arasında bir yerlerde boyum var, (cidden boyumu tam bilmiyorum) ve dışarıdan bakınca bi 60 kilo rahat gösteriyorum. Kilosu olan hiçbir bayan onu kafaya takmamazlık etmez. Çok uğraşır vermek için, yapamaz ya da yanlış taktik uygular veremez, sinirlenir ağlar ve o sinirle çikolata yer. Sen gidip sevgiline, karına "azıcık kilo versen çok güzel olacak" deme. Sen ona "seni böyle seviyorum" dersen onun daha çok hoşuna gider ve daha çok dikkat eder kendine. ya da "saçlarını boyasana, perma yaptırsana" deme. Sen bunları söylersen "beni sevmiyor, kafasındaki karı haline getirmeye çalışıyor. Kim lan o karı? Eski sevgilisi filan mı acaba? Lan bu benden utanıyor." diye anlarız. Algı bu yönde çalışıyor bizde. Bütün bayanların kafasında hep boyatma fikri vardır, her zaman tazedir o fikir. Sana gelip "saçımı mı boyatsam acaba, hangi renk yapayım? Düzden çok sıkıldım üstüne perma yaptırayım mı?" derse o zaman söyle "aslında böyle çok güzelsin ama sen bilirsin yine. Mesela şöyle şöyle yap yapacaksan." Bunlar ufak noktalar. İki tarafta kırılmaz.
   Sen ona gereken saygıyı göster, o seni yüceltir. Hiç anlamasa bile işlerinden bahset. Sen pes oynamayı seviyorsan, onun sevdiği oyunu da al, onunla oyna. O da pes'i öğretmen için sana yalvaracaktır. Yenilecektir sana. Yenilse bile onu ödüllendir. Ne bileyim ona kahve yap, ona yemek ısmarla.
   Benim diyeceklerim bu kadar şimdilik. Çok bile dedim. Hadi AEO.

8 Şubat 2014 Cumartesi

Başlığı sen koy.

Böyle gecelerde o'nu özlüyorum.
İnsan, sarılmak istiyor. Öpmek, koklamak, sevmek ve daha çok sevişmek.. Parmaklarıyla keşfetmek bütün bedenini..
İnsan, aklını kaybetmek istiyor. Severken, özlerken deli gibi..
İnsan, beklemek istiyor. Kaç zaman geçeceğini bilmeden, karşılıksız..
İnsan, ağlamak istiyor. Belki o'na sarılmak, güvende hissetmek..
Belki de sadece koşmak.. Koşmak ona doğru, soyunmak, üşümek.
Evet.. Böyle gecelerde o'nu gerçekten özlüyorum.
Bekliyorum umutsuzca telefonunu. Belki bir gülücük..
O; sigara gibi, şarap gibi. Bazen rakı gibi. Beni uyuşturan, beynimi bulandıran ve sebepsiz gülmelerimin sebebi.
O'nsuz günlerim zamansız. Beni ilk öptüğü yerde, hala zaman duruyor, her geçişimde.
Böyle gecelerde özlüyorum..
Belki iki kelam edişini, belki de bana kızmalarını. Uslandırmaya çalışmalarını..
Anlatmasını.. O anlatırken, hiçbir şey duymuyorum. Sadece o ve sesi var. Kelimeler yok, insanlar yok, mesafeler yok. Sadece o ve sesi.
Belki yüzünü özledim. Bu gece de yüzüne dokunmak isteyip özlemi en derinde yaşıyorum. Sakallarına dokunmayı özledim. Parmaklarımın her hareketinde çıkan sesi, parmaklarıma sakallarının batışını özledim o'nun.
Beni uyutmasını özledim. O olmadan, uyuyamıyorum. Anlatamıyorum kendimi, yıkılmıyor duvarlarım. Kabuslar görüyorum. Hemen uyanıyorum ter içinde. O olsaydı şimdi, kabus görmezdim. Görseydim bile terimi silerdi, üstümü değiştirirdi. Belki de bir bardak su getirirdi. Belki de ben bir bardak suyu özledim. O benim suyumdu.
Her gün kırılıyorum o yokken. Korunmasızım. Terkedilmiş, üşümüş küçük kuş. Aç. En önemlisi sevgisiz, aşksız. Aşk olmadan atmaz ki bu küçük kalp. Şanssızlığımla baş başa bırakma beni.
Böyle gecelerde değil sadece, her gece özlüyorum seni.
Şarkı çalıyor bazen, seni düşünürken. Doluyor gözlerim. Akacak. Boğazımda bir şeyler düğümleniyor. Acı çekiyorum. Başım ağrıyor. Seni özledim..
Gel.


5 Şubat 2014 Çarşamba

Yaşlı

  Küçüklüğümden beri itinayla düşündüğüm nacizane şeylerden biri de teyze, hala vs muhabbetlerdir. Benden çok güzel yenge olur, çok fena dedikodu yaparım. Hala da olur. Çünkü halada şey var, böyle biraz ciddilik, despotluk. Ben yeğenlerime yüz vereceğimi hiç düşünmüyorum. Zaten sevgimi belli etmede baya bir zorluk çekiyorum, tam halayım. Aranızda çok sevimli halalar vardır, ama ben olmam arkadaş.. Hele teyze.. Evlerden ırak. Teyze anne kokar, annenin gösterdiği sevginin aynısını gösterir teyzeler eğer kız kardeşlerini seviyorlarsa. Al teyzeyi karşına, otur geyik yap. O yüzden benden teyze hiiiç olmaz. Kendi içimde de çok çelişkideyim arkadaşlar. Yenge ve teyze lafından nefret ediyorum, sadece yengelik ve halalık yaparım diyorum. Teyzeliğe karşı değilim, dünya tatlısı bir teyzem var çok şükür ama küçüklükten tramva oluştu bende, teyze lafına uyuzum.

  Beni hep büyük sanarlardı. 16 yaşındayım, kuzenimi aldım İstanbul'a gidiyoruz. Biz eve girene kadar kaç kişi bana gelip "maşallah annesi, ne kadar güzel kızın var." dedi. İlk oradan bir uyuzluğum başladı. Gerizekalı hareketler yapsam bile o "yaşlı" konumundan çıkamıyorum. En küçük kardeşim 8 yaşında, Allah belamı versin geçen sene okul gezisine gidecekti, veli olarak ben gittim. O bütün küçük arkadaşları bana teyze dedi bütün gün. Yanında annesi&babası olmasa, ağzına sokacam teyzeyi görecek, annesi babası var. "eheheheh tatlı şey yaa." deyip geçmek zorunda kalıyorsun. Küçükken mahallede bana abla diyen yaşıtlarım vardı, dövdüm onları arkadaşlar. Bildiğiniz dövdüm, şahitlerim var.
  Geçenlerde kuzenimin evindeyim, hocası geldi ders vermek için. Kahvesini yaptım adamın, götürdüm. Afiyet olsun dedim, arkamı tam döndüm "Siz teyzesi oluyorsunuz galiba :)))" dedi öğretmen beyciğimiz.. Nasıl bir U dönüşü yaptım bilmiyorum. Adama gülüyorum, ama dişlerimin arasından uçup gidiyor kelimeler. Teyze anandır, pezevenkk yaaaa :(( gibi bir sürü saydırıp, "yok ben kuzeniyim, 1 yaş büyüğüm ondan" deyip odadan hızlı bir çıkış yaptım.
  Ben 2 sene önce bi dernekteydim. O derneğin kurucusu bey amcanın küçük marketi var. Dün oradan geçerken bi uğrayayım dedim. Adamla ettiğimiz sohbeti yazıyorum size..
"Aaa hocam merhabalar, nasılsınız?"
"İyiyim hanım kızım siz nasılsınız?"
"İyi ya çoşükür uğraşıyorum, tatile geldim."
"Nerdeydiniz siz?"
"Çanakkale"
"Aaa öğretim görevlisi olarak başladınız mı?"
"Yok hocam ne öğretim görevlisi."
"A evlendin mi yoksa?"
"Yok hocam okuyorum."
"Son senen di mi?"
"Hayır, neyse hocam minibüs geldi ben gideyim, hoşça kalın."
Bakar mısınız adama? Yemin ediyorum orta yaş bunalımına girdim ben. Menepoza filan giricem yakında. Zaten beni kesen insanların yaşları 30+ Bahtsız bir insanım ben. 68 yaşında sapığım vardı ya. Arkadaşlar ben daha 19 yaşında bebeyim ya.
  2 gün önce her zaman olduğu gibi okey oynuyorum facebook'ta, bi adamla saatlerce eşli oynadık, para filan kazandık. E haliyle muhabbet ediyorsun aşşada. Benim 2 adım var. Bana ne yazdı biliyor musunuz? "Yazan 2 isim çocuklarınızın adı mı?"
"Ananın amı" diyemedim, ceza alma pahasına çıktım oyundan. Böyle bir şey olamaz. Daha neler neler. Bunlar sadece aklıma gelenler yani. Her yerde beni böyle anne sanmalar, benden büyük insanlar tarafından abla yerine konmak.. Bende takıntı denen bi'şey yoktu, ha bu ipneler yüzünden çok takıntılı bir insan haline geldim. "Ay oramda çatlak mı oluşmuş, yaaa baksana kaşımı çatmaktan çizgi oluşmuş kaşımda, ya iğrenççççç, o salonda cilt bakımını kaç paraya yapıyorlar?" gibi gibi..
  Bütün paramı göz kırpmadan bakım malzemelerine verebiliyorum yani. Olmaz demeyin, oluyor. Kafa öyle bir değişmiş ki. Bugün bi abla pazardan alışveriş yapmış bi ton, -Allah daha da versin- ama ablada 50 cm saç varsa, 30 cm beyaz dip! Önünü kesip, 2 kilo kereviz alacağına gidip toptancıdan boya alsaydın ya diyecektim. Toptan satış yerlerinde boyalar 3 liraya satılıyor. Boya boyadır. O pahalı boyalardan farkı her bi bokunu sen hazırlıyorsun. renk aynı renk yani.
  Ay benim meselelerim de böyle, bu halde. Zaten evde kaldım...