26 Ekim 2015 Pazartesi

Seni seveni sende sev

İyi geceler canım şişmanseverler.
Kaç gündür kankitoşlarımın evindeydim, bugün eve geldim. Ruh halim öyle berbat ki yine, kendimi odalara kapatasım geldi. 
Her şey iyi, güzel aslında şu aralar. Bugün oynanan derbi yüzünden midir nedir, anlamadım bi moral bozukluğu geldi. Eve dönüş yolunda sürekli aşkta kaybettiklerim aklımdaydı. Ulan amına koyayım azıcık bi şans olur insanda ya, hiç şansım yok benim bu konuda. Ben çekici, seksi adamlara koşarken arkamdan döktüğüm tatlış adamları göremiyorum. Ama olmaz ki canım, birazcık kendinizi göstermeliymişsiniz sizde. Hep benden bekleyin her şeyi, sen bana hamle yapmazsan ben nasıl göreyim seni. Muslera mıyım ben ayol?
Neyse işte, ben yalnızlığımla depişiyorum yatağımda, hayatımdaki adamları düşünüyorum, o sıra yaptığım iş için telefon geldi. Maillerde bi sıkıntı varmış, onu halletmemi söyledi arkadaşım. Kalktım mal mal ekrana bakıyorum, işi düzeltmeye çalışıyorum falan. Aynı şu yazıyı yazarken ki üşengeçlik ve asık suratımlayım, hallettim sıkıntıyı. Aradım sonra arkadaşı "düzelttim kanki" diye. Bana demez mi "sevgilim için şöyle şöyle bir sürpriz yapıyorum, bana şu konuda yardım eder misin?" 
"Ederim tabi." dedim. Dedim ama bi sorun nasıl dedim. Ben varoluş sancısı çekiyorum, arada o varoluş sancısı varoşluk sancısı oluyor, adam bana diyor ki sürpriz yapcam sen de yardım eder misin. Ederim anam yardım ederim. Hatta sen beni paketle direk postala sevdiceğine, benden âlâ sürpriz mi olur allasen?
Moralim çok bozuk arkadaşlar çook. Şu yaşıma kadar aşksız geldim, aşksız gitmek istemiyorum artık. Çok güzel olmaz mıydı, bi sevdiceğim olsaydı? Sürekli "ay hangisine yürüsem" diye arada kalmaktan, kaç kişinin kalbini paramparça ettim, kaç kişiyi kaçırdım. Son pişmanlık fayda etmiyor tabi de vicdanım rahat değil. Amına koyayım sizin de işiniz gücünüz yok bana beddua mı ediyorsunuz "inşallah mutlu olmasın bu" diye. Sikerim o dilinizi, ben beddua ediyor muyum size, siz neden bana beddua ediyorsunuz?
Artık bitirirsem şu yazıyı;
Aşık olun, seviyosanız gidin konuşun. Ha bir de "istemem yan cebime koy" olayından bi vazgeçin amına koyayım, sonra biz size yapınca "amcıklık" oluyor. Azıcık delikanlı olun da, bi öyle bi öyle yavşak yavşak dolaşacağınıza kıymet bilin. Benim diyeceklerim bu kadar, seni seveni sende sev dghjdfhgjhdj

15 Ekim 2015 Perşembe

Koku&Korku

İyi geceler sevgili şişmanseverler.
Ay böyle deyince de kendimi radyocu gibi hissediyorum. Kız yok mu hiçbirinizin internet üzerinden yaptığı radyosu filan. Bilsem etsem yapardım valla radyo. Evde kalmışları konuk ederdim radyoya, iki eğlenirdik.
Ay neyse, hep böyle dalga geçtiğimden oluyo zaten bunlar. Öf bildiğin evde kaldım amına koyayım. Gençliğim gitti. Siyasettir, katliamlardır, çürüdüm.
Gönül isterdi kaynanalarımız, karılarımız, kocalarımız ömrümüzü çürütsün, çoluğun çocuğun derdinden sokaklarda koşup "YILDIM ULAAAN" diye bağıralım. Keşke büyük resmi bu kadar gözümüze sokmasalardı. İnsan artık 3 maymun da oynayamıyor. Her neyse, size burada herkeslerin defalarca dediği şeyleri yazmayacağım. Her şey yazıldı, çizildi. Ben içimde yaşamayı seviyorum. Bulaşmayın.
Az önce oturuyodum, aklıma birden evde kalmışlık korkusu geldi. Ay ben bildiğin evde kalmaktan korkuyorum. Allah belamı versin ne sik yapacağımı bilmiyorum. Okul bitecek yakında, ufak çaplı radikal hayallerim var, var ama sor bi nasıl yapacaksın. Aq uzaktan hayal kurması kolaydı. "Peki şimdi ne bok yicem" olayları başladı bende şimdiden. İş nereye ben oraya kafasıyla hareket ediyorum eyvallah da, böyle giderse bokumu ulaşırım ben o hayallere. İçim şişti, ay fenalık geldi. Tansiyonum düştü, ay ben ölüyorum.
Bazen diyorum ki ulan madem o şehre gitmek istiyorsun, oradan biriyle evlen, işi de bulursun. Kullanmış gibi bi'şey oldum şimdi de, pardon.
Ay tabi ki İstanbul'a yerleşmek istiyorum aq nereye yerleşmek isticem başka, Yozgat'a mı? Aşık olduğum bey İstanbul'da ikamet ediyor da, benim ona aşık olduğumdan zerre haberi yok, zaten bende onun genelde "kanka"sıyım. Hani böyle satırlarca alkdfhdslhgkjslfdhgklfdglkdjfghkdkfjgdfkgddkf diye güldüğü kankası. Bahtımı sikeyim ya.
Zaten ben ne zaman "HAVADAKİ AŞK KOKUSU" desem, içimdeki orospu karı kafayı dışarı çıkarıp "HAYIR O EVDE KALMA KORKUSU" diyo. Sikerim belanı, öyle bi olay yok, evde kalmaktan niye korkayım. Tamam ben sadece platonik ilişkiyi sevebilirim de bunun konumuzla alakası yok.
Kafaya koydum ben, gidiyorum hayallerime, az bi'şey kaldı. Bi iş bulurum heralde. Sonrası daha zor. Olur da aşık olduğum beyfendiyi evermeye karar verirlerse o işe hemen burnumu sokmam gerekecek. Orada olursam burnumu sokarım da, ben gidemeden everirlerse sıkıntı büyük. Kaç gün ağlarım bilemiyorum yani. Gerçi bendeki bu burunla buradan bile dahil olabilirim hayatına. O kadar büyük ki, yandan fotoğraf çekilmek ölüm benim için. O her yerden büyük, bıraktım artık, ilgilenmiyorum burnumla. Önemli olan boyu değil, o kadar büyük ki, ciğerime tek başına yetiyor, ağzım kapalı uyuyabiliyorum. Ben bu burunla, bu göbekle bir zahmet evde kalayım zaten. Bari adam için evrene pozitif mesajlar atmayayım, o mutlu olsun. Benden bi bok olacağı yok çünkü.
Vizyonsuzluktan ölüyorum resmen ya, anketlerde "en büyük hayaliniz" sorusuna "yenge olmak" yazıyorum. Bir insanın en büyük hayali yenge olmak olabilir mi amına koyayım. Altın bilezik seviyorum diye, bu yapılmaz ki canım.
Geçen gün @matojen adlı minnoş arkadaşım gitti bana altın rengi bilezik aldı. Bilezik dediysem öyle keko işi değil, güzel bi'şey. Şahsen ben o parayı vermezdim o bileziğe de, o verdi. Neyse, aldığından beri kolumda duruyor. Biri bana seslenince bileziği yukarı doğru çekip "buyur yengem" diyorum. Bunu insan içinde de diyorum. İnsanlar diyecek ki, kocası kim acaba bu karının, gelene geçene yengem diyo.
Bakın aşık olduğum bey evlenirse zaten haberiniz olur, eğer benimle evlenirse yine haberiniz olur. Ben sizin yengenizim ulan, adam olun. Söz bir gün yenge olursam yaprak sarma yapıcam siz vizyonsuzlara. Yaprak sarma sevmeye devam ettiğiniz sürece gözümde vizyonsuzsunuz. Öptüm yanaklarınızdan prensesler, elleri güzeller ve ayıcıklar.

2 Ekim 2015 Cuma

Küçük ece ve ececikler

İyi geceler değerli şişmanseverlerim ^^
Her yazı yazdığımda diyorum ki "artık düzenli yazcam yaa" ama maalesef hiçbir zaman düzenli yazmıyorum. Ben mal mıyım acaba birazcık. Bi ayrıntıya takılıyorum, aklıma bir hikaye geliyor, kafamda yazıp oynuyorum. Gram uyanıklık yok bende, yaz di mi onu bir yere, not al, bir şey yap. İnsanların yüzüne bakıp kafamdaki hikayeyi oynuyorum bi güzel, yazmaya kalktığımda "huuaydaaaaa hikayedeki kızın saçı hangi renkti" sorusunu bile soruyorum kendime. Benden bi bok olmaz o yüzden. Bende bu üşengeçlik varken, açlıktan bir köşede ölür giderim. Eski, terkedilmiş bir evde cansız bedenimi bulursunuz. Bu şans varken de zaten kesin böcek möcek ısırır, ayağım taşa takılır yere düşüp kafamı vururum, bok yoluna ölürüm.  Hani bok yolu ya, kesin üzerimde ifil ifil, uzun bir elbise olur, ben bacak kıllarımı uzatmış olurum ve öldüğümde elbiseden bacaklarım dışarıya çıkmıştır.
Konuma geleyim ben asıl. Nasıl rencide oldum nasıl, anlatamam size. Aslında anlatcam şimdi, o lafın gelişiydi.
Az çok çoğunuz yanağımdaki "küçük ece" meselesini biliyorsunuz. Bilmeyenler için özet geçersem;
Yıllar yıllaaar önce yine bir gün transa geçmişim, siyah noktalarımı sıkıyorum aynanın önünde. Takdir edersiniz ki, bir tanesini sıkamadım ve sivilce oldu 2 gün sonra. O sivilceyi de sıkmaya çalıştım, yine başarılı olamadım. Aradan biraz zaman geçti baktım etli butlu bi'şey oluyor oralarda. Allah sizi inandırsın ele geliyordu. Sol yanağımdaydı, sağ profilden poz verince görünüyordu. Ben biliyorum, hep dalga geçtim milletle, ondan başıma geldi benim. İçinde sivilce falan vardır diye sıktım, iğne batırdım, kestim, ne yaptıysam gitmedi ve kocaman olup, hayatıma girdi. Küçük ece'yi dolaştırmaya götürüyordum bazen, hatta dersaneye bile yazdırmıştım onu. Büyüyüp doktor olacaktı.
Üniversiteye ilk başladığımda gittim aldırdım. Kurban bayramına denk gelmişti. Sonra öbür kurban bayramında gittim bir daha aldırdım. (Kurban bayramında küçük ece kesiyoruz) Lazerle aldırdım iki seferde de. Bu sene iz miz hiçbir şey yok, tam onun hayatımda olmamasına alıştım, ta ki onu elimle hissedene kadar.
Psikopat mıyım neyim, elimde telefon olmayınca yada sigara, ya kaşlarımı çekiştiriyorum, ya yüzümde bi pütürlük hissedip yolmaya başlıyorum. Halk otobüsünde gidiyoruz kızlarla, telefonum bozuk malumunuz, ilgilenebileceğim hiçbir şey yok, yine parmaklarımı yüzümde dolaştırıyorum. Anam küçük ece home's civarlarındayken bir hissettim, baş göstermiş. Ortalığı velveleye verdim, 4 kişiyiz otobüste, hepsine teker teker yanağıma baktırdım "köçök öcö yönö mö çököyö yöööööö" diye. Evet arkadaşlar, küçük ece yine orospuluğunu yapmıştı....
Bu sene kurban bayramında yine gittim aldırmak için. Bu sefer lazer mazer yok, direk plastik cerraha gittim valla. Kontrol etti canım doktor, bi de ne desin "iki tane yavrusu var." Allahım yarabbim yavru ne demek ulan yavru, küçük eceler yetmedi, torunlarım küçük ececikler çıktı başıma. "En yakın ne zaman olur" dedim, "yarın gel" dedi.
Gittim sonraki gün, dosyalar falan filan biraz koşturdum, servise çıkcam, yatış yapacaklar. Sıram gelince ameliyathaneye gitcem. Lazer olayı rahatlık, 5 dakika sürüyor ve hiçbir prosedürü falanda yok. Ben ne bileyim bu kadar prosedür var. Neyse hemşirelerin yanındayım, dosyaları dolduruyoruz. İmzalar, kullandığın ilaçlar, hastalıklar vs vs. Sırf çabuk bitsin diye "öküz gibiyim valla, ilaç filan kullanmıyorum, hastalığım yok" dedim. Çok üstünde durunca astım olduğumu ve önceden KBB ameliyat olduğumu söyledim, kızdı etti işine baktı.
Her zaman olur ya, sabah seksi yapmamış, cadaloz hemşire geliverdi.
"Bu ne süs ya sendeki, emeliyata böyle mi gidilir" dedi. Arkadaş benim rimelimin yanağımla ne alakası var. Altı üstü küçük ece ve ececikleri alıvereceksiniz oradan. "Çabuk sil o bütün makyajını" dedi. Bende silmeye başladım. İçeri gitti geldi, bu sefer de "ay inanmıyorum oje de var sende, hemen çıkar onları" dedi. Ulan kahpe, yanımda aseton mu taşıyorum, nasıl sileyim ben o ojeyi. Gören diyecek ki, koyu renk oje sürmüşüm, yarısı çıkmış, sik gibi duruyor. Manikür yaptırmışım daha yeni, tırnaklarımdan ne istiyorsun allahsız. Anestezi işlemiyor mu ojeli olunca?
"Nasıl sileyim ojeleri?"
Bu bi kalktı yerinden, hemşire odasını ayağı kaldırdı ama "ojeleri var" diye. Biri o karışıklığı görse diyecek ki bu kız ne yapmış kendine, bok mu sürmüş yüzüne ne yapmış. Pamuğa ETİL ALKOL döküp bana verdi ojelerimi silmem için. Düşünebiliyor musun ETİL ALKOL. Bi de diyo ki "parfüm varsa parfüm sık, belki parfümle çıkar" Yarramı ye amcık, o kadar para vermişim, çıkarır mıyım ben o ojeyi.
Giydirdiler bana ameliyat kıyafetini, bekliyorum odada. Saçları hafif ağarmış anestezi uzmanı espri falan yapıyor rahatlayayım diye. Triplik bir olay değil aslında, gayet basit bir şey de, fazla film izlemekten tribe giriyorsun. Ameliyathane kapısından girerken refakatçim Dilan'a öyle bir baktım ki, buz gibi odada Dilan'ın bakışı aklıma geliyor, tribe giriyorum. Soğuktan ellerim ayaklarım morarmış falan.
Kız siz benim saçları biliyorsunuz, aslan yelesi. Saçları azıcık ağarmış adam bone takacak diye saçımı aldım topuz yaptım tokasız. Adamcağızın içine sinmedi, gitti eldiveni kesti, bir şeyler yaptı toka yaptı, bi de geldi saçıma taktı onu. Bende de tel toka vardı, aldı onları "çıkışta benden alırsın" dedi. Tel toka için konuşulan muhabbete bakar mısınız ya. Ama o tel tokaların manevi değeri var. Sırf kaliteli tel tokam olsun diye, tel toka gerektirecek saç modelleri yaptırıyorum arada. Halbuki kuaföre söylesem, bir paket verir bana.
Küçük bi yüksekliğin üzerine çıkcam ve sedyeye oturcam. Ayakkabı, çorap çıkardım ne varsa. Ayaklarımı hiç sevmem ben, elimden geldiğince saklamaya çalışırım. Ayakları çıkarmışım meydana, taşıyorlar sedyeyle. Allahtan yatırmadılar yani. Bi yanak altı üstü, büyüttüler de büyüttüler.
Sedyeyle giderken, ameliyathanelerin içlerine bakmaya çalışıyordum. Allah belamı versin bi ameliyathanenin kapısı açıktı. Kanlı kanlı gazlı bezler falan vardı hep, inanılmaz ekşın.
Yattım ameliyat masasına, doktorun fotoğraf çekiminin bitmesini bekledim. Küçük ece ve ececiklerin boy boy fotoğraflarını çekti. O anda "çocukların resmini atsana bana vatsepten" diyemedim.
Neyse bütün hazırlıklar yapıldı, tepemdeki ışıkları açtılar falan. Bir yer kestirdim gözüme, ışıktan direk yansıyor oraya ne var ne yoksa. İzlicem diye sevinç naraları atıyorum içimden, çat diye yeşil örtüyü attılar yüzüme. Yemin ederim can sıkıntısından Edis-Olmamış mı söyledim içimden, parmaklarımı masaya vura vura ritim tuttum bitene kadar.
Oldu bitti her şey, küçük ece ve ececiklere son bir kez baktım ve bütün saçma sapan işleri hallettikten sonra çıktım, bi sigara yaktım ve "bugün de ölmedik çok şikiur" dedim içimden.
Sonrası bildiğiniz gibi ya, 4 dikiş var yüzümde. "Sevgilin yüzünü mü çizdi, traş olurken mi kestin" tarzı esprilerle yaşamıma devam ediyorum. Okuduysanız buraya kadar, var olun. Öptüm bu yazıyı size okutabilen sabrınızdan ^^