31 Aralık 2013 Salı

sizinle bi'şey paylaşmak istiyorum. Ben o kadar şanssız, o kadar bahtsız bedevi, elimin değdiği bir o kadar şanslı. Bi çocuk vardı, abartmıyorum yazıyordu bana. Onu gördüğümde tepkim "ahahahahaha :DDD salağa :D bak :D:D bu ne :D pozlar ya :D ahahahah :D" sonra sildim onu Facebook hesabımdan. Lan geçen gün gördüm manken olmuş! Oha ben neler kaçırdım dedim. Sonra başka bir salak vardı. O da salak salak giyinirdi. Evet o oyuncu olmuş sayın seyirciler. Başka birinin takipçisi ben unf ettiğimde 2.000di, bugün denk geldim atmıyorum 102.000 olmuş. Başkası kitap yazmış, menejer olmuş, grup kurmuş albüm yapmış falan. Nasıl şanssız bir insanım ben ya. "amınakodumun surata bak lan ahahahah" demiştik bir erkek arkadaşımızın arkasından, bir markanın (küçük) yüzü olmuş. Vööö. Demem o ki, çirkinse bizımle. Yakışıklıysa zaten bizımle. Abi demeyin lazım olur. Hepsi bizim bebeklerimiz. Tipe bak deme, ilgi göster. Sonra yüzüne bakmıyorlar :((

30 Aralık 2013 Pazartesi

sinir stres

ay valla sinir olmamak elde değil. Geldin, konuştun, derdini anlattın eyvallah. Benden bir cevap istedin olumsuz yanıt verdim. E sen gelip anlatma zahmetine girdin diye kabul etmek zorunda değilim ki! Her şeyi geç. Ula pezevenk seninle arkadaştık, yakın arkadaştık. Niyetinin başka olmasına olan sinirimi bırak. Benimle olsun, toplu gittiğimiz olsun her zaman oturduğum koltuğa yeni manitanı niye oturtup fotoğrafını çekiyorsun? Senin ağzını yüzünü sikmek lazım. Hadi çektin, malsın. Gerizekalısın. Niye facebook'a koyuyorsun? Heee ece görsün de bi anlasın ne kaçırdığını. Sen benimle bütünleşmiş olan mekana, koltuğa(!) getir yeni oyuncağını, fotoğraf çekip facebook'a koy, ben anlayayım neler gitmiş benden. Şu kadarcık beynin olsaymış keşke. Ha bi de; olm sen mal mısın taze sevgiliyle gidip soğan mı yenir. Lyflgdlgskfskfs

29 Haziran 2013 Cumartesi

sen vol5

Utanmalı mıyım sence seni böyle benmişim gibi sevmekten?
Kızarmalı mıyım sence seni böyle hayallerimde başrol etmekten?

sen vol4

Erimiş muma dokununca parmağını yakıyor ya,
İşte öyle benim sensiz oluşum.

sen vol3

Biz mum ışığında hiç yemek yiyemeyecektik,
Mum ışığı bir tek sensiz gecelerimin ışığıydı.
Biz seninle hiç mum üfleyemeyecektik,
Mum sadece üflediğim senli dilek ışığımdı.

sen vol2

Bizim dansımız sadece kıvrak harflerde oldu,
Bir bilsen ne oynaştık, defterler doldu.

sen vol1

Öyle bir senlere dalıyorum ki,
Erimiş mumlar, donmuş oluyor kendime geldiğimde.



Fadime.

Önce tadına baktım. Bir şeye benzemiyordu. Niyeyse içesim geldi benimde. Bilmiyordum, hayatımı sikip atacağını bilmiyordum. Dinlemezdim bilseydim o adamı. Gel Fadimelere ağlayalım dedi. Biz o gece ne Fadimelere, Ayşelere ağladık. Sabahın farkında olmamıştık. Cıvıldayınca ortalık kalktık, gittik evlerimize. Öyle bir koku vardı ki üzerimde.. Bira fıçısına düşmüş tütün parçası gibi kokuyordum. Göz kapaklarım şişmişti ağlamaktan. Bilmiyordum o zamanlar, tüm hayatımın tütün ve bira kokacağını. Bir baktım bütün hayatım , tüm hayatım bira ve tütün olmuş. Ne uyumuşum ben, ne uyutmuşlar beni. Fadimelere değil, kendime ağlamışım ben. Ben Fadime olmuşum. O Fadime benmişim meğer.

27 Haziran 2013 Perşembe

Başlık bulamıyorum.

Dertlerin çoğunluğunu boş şişeler, küllükler anlatır.Dilleri olsa da konuşsalar. Diyemediklerimi deseydiler. Konuşsaydılar gerçekten iyiydi.

Gecelerde sigara.

Bilgisayar başında yalnızlığımla cebelleşiyordum. Konuşuyordum, sohbet ettiğim birkaç kişi vardı. Yine de yalnızdım işte. Kalbimin yavaş ritmi, ısrarla aynı şeyleri tekrarlıyordu:''Yalnızsın, anlatmıyor ve anlaşılmıyorsun.'' Bilgisayarı kapattım sonra. Biraz uykunun bana iyi geleceğinden emindim. Oysa birkaç saat önce kendi kendime söz vermiştim bu gece uyumayacağıma. Yarın okula gitmek istemiyordum. Saat geç olmuştu. Uyursam sabah kalkamayacağımı, bütün günümün berbat geçeceğini çok iyi biliyordum. Uyumamalıydım. Her zaman ki gibi sağ gözüm ağrıyordu. Ne zaman ağrı başlasa biliyordum gözümün ne mesaj verdiğini. "Uyumalısın."
Kirpiklerim yerinden çekilmişçesine ağrıyordu. Acı çektiriyordum kendime. Nefret etmiştim mazoşist huylarımdan.Karnım guruldadı sonra. Acıkmıştım. Ama bu saatte yemek yenmemesi gerektiğini çok iyi biliyordum. Fazla kilolarımdan yeni kurtulmaya başlamışken, tekrar o stresi yaşamamak için yatağıma uzandım. Bu gece hangi ayağımdaki çorabı çıkarmam konusunda tartışıyordum kendimle. Karar verdim en sonunda. Sol ayağımdaki çorabı çıkardım, yere fırlattım. Sabah annem kızacaktı bana, çok emindim.Ama bana kızması hoşuma gidiyordu.Bilerek yapıyorum çoğu zaman.
Kafamı yastığa koyduğum anda kafamdaki tokalar, rahatsız etti beni. Sabah 2 tane tel toka takmıştım, bonus kafama. Elimi kafama attım. Tokaları çıkarmaya başladım. 2 tane tel toka çıkarmıştım. Ama sonra 1 tane daha toka olduğunu fark etmiştim. Dün saçımın içinde kaybolan tokayı bulmuştum. Gülümsedim kendi kendime. Ama hala kafamdaki ağrı devam ediyordu. Elimi kulağımın arkasına doğru götürdüm ve boynumu tuttum. Tam orası, bütün boynumun ve başımın ağrımasına neden oluyordu. Küçük bir kitle fark ettim. İlk başta sivilce sandım. Ergenlik döneminin verdiği boktan olaylardan birini yaşadığımı düşündüm. Ama sonra sivilce gibi gelmedi. Daha büyüktü. Kocaman deri altı sivilcelerim çıkardı hep ama bu çok farklıydı çok çok. Kafamı o tarafa çeviremiyordum. Canım acıyordu. Bir yandan karnımın senfonisi, bir yandan baş, boyun ağrısı, bir yandan yalnızlığım. Aralarında anlaşmış gibilerdi. Hepsi bir arada. Bir anda..
Sonra şizofren olduğumu düşünmeye başlamıştım. Yazıyı okuyordum. Ama sanki anlamlarını bilmiyordum. Aradığım şeyin orada olduğundan adım gibi emindim. Ama okudukça yabancılaşıyordum kelimelerden. Bulamıyordum aradığımı. Tam o sırada sigaram geldi aklıma. Derdime şu anda çare olacak tek şeydi sigaram. Param olmadığında terk ediyordu beni ama yine de söz geçiremiyordum kendime. Seviyordum sigaramı her şeyden çok. Doğruldum yataktan. Çantamı açtım. İçinden sigara çıkardım. Sonra çakmak aradım çekmecelerde. Çakmak ararken meditasyon dvd'si gördüm. Yapmayalı uzun zaman olmuştu. Bir ara yapmalıydım mutlaka. Rahatlamaya ihtiyacım vardı. Sonunda çakmağı bulmuştum. Masamın üzerindeki kalemliğin içerisinde saklambaç oynuyordu benimle. Sobelemiştim pembe çakmağımı.
Sonra aklıma ailemin sigara kullandığımı bilmedikleri geldi. Odamda rahat rahat içemeyecektim. Ön balkona gittim. Giderken pikemi peşime takmıştım. Bu saatlerde soğuk oluyordu buraları. Balkona gittim. Sonra gökyüzüne baktım. Bulutları bi'şeylere benzetmece oynadım. Güzel şeyler gördüm. Ama bunlar pek uzun sürmedi. Güzel şeylerin hemen arkasından gelen korkunç şeyleri gördüm. Korkmuştum gerçekten.
Belimin ağırdığını fark ettim. Sandalye çektim balkonun en köşesine. Kafamı tekrar bulutlara çevirdiğimde, bütün bulutlarımın bozulduğunu gördüm. Bulutlar bile beni yalnızlığa mahkum etmeye yemin etmişlerdi. Birkaç dakika oturdum sandalyede. Elimi cebime attım. Sigaramı çıkaracaktım. Ama sonra annemin geceleri sürekli uyandığı geldi aklıma. Ön balkon çok tehlikeliydi. Annem uyanınca hep mutfağa gelir, salça ekmek yer, balkonda sigarasını içer ve tekrar uyumaya gider. Elim cebimde, düşünceler ağrıyan beynimi kemirirken, öbür balkona gitmeye karar verdim. Penceremden atlayınca arka balkona ulaşıyordum. Annemlerin balkon kapısı açık değildi ve annem uyandığında odamın kapısı kapalıysa girmezdi. O halde bende ışıkları ve kapıyı kapatıp balkona atlamalıydım. Sigara  krizim gelmişti. Derhal içmeliydim. Odama doğru yürüdüm. Kapımı yavaşça kapattım. Işığı söndürdüm. Sonra usulca pencereyi açtım. Annemlerin odası hemen yan odaydı. Bütün sesler gidiyordu odalarına. 1100 ve samsung E250 kullandığım dönemlerde nöbetleşe bağırıyorlardı bana. "O telefonu bırak artık elinden." diye.
Atladım balkona sonra. Sigaramı içmeye hazırdım. Çakmağı çaktım. Bir kaç defa hemde. Yanmamakta ısrar ediyordu. İçi doluydu. Neden yanmadığına anlam veremiyordum. En sonunda çok sert bir şekilde çaktım. Yanmıştı. Dayanamamıştı sertliğime. Yaklaştırdım ağzımdaki sigaraya doğru. Yanma sesi geldi sonra. O ses beni her zaman rahatlatıyordu. Çektim dumanı içime. Özlemiştim. Birkaç saat olmuştu içmeyeli. Ama özlemiştim işte. Sigaramı birkaç defa daha içime çektim. Sonra bir soğukluk hissettim. Sol ayağım üşüyordu. Çorap tek ayağımda olduğunu unutmuştum sigara yüzünden. Hızlı hızlı içmeye başladım. Sigaranın ateşi uzun olmuştu. Daha ateş sönmeden içime çekiyordum sigarayı. Başımı döndürmüştü. Sarhoş olmuştum. Gözlerimi kapattım. Açtığımda sonuna gelmiştim. Keş havasında izmariti baş ve orta parmağım arasında sıkıştırdım. Usta bir hareketle olabildiğince uzağa fırlattım. Hiç vakit kaybetmeyip odama girdim. 2. sigaramı alıp çıktım yine balkona. Bunu yavaş yavaş içecektim. Zevkine varacaktım. Her çekişimde farklı şeyler düşünecektim. Dumanın içimde süzülüşünü hissedecektim.
Çakmağımı çaktım. Yine yanma sesiyle gülümsedim. Sonra çektim içime. Ciğerlerime doluşunu hissettim. Sonra yere oturdum. Sırtımı duvara dayadım ve evimin otoban girişinde olmasından faydalandım. Karanlık, çok sessiz gecenin içinde, araba seslerini dinliyordum. Beni rahatlatıyordu. Her arabayla başka bir yere gittiğimin hayalini kuruyordum. Ben uzaklara gitmişken, gülme sesleri duydum. Bir grup genç, sesli gülerek, sessiz ve ıssız sokaklardan geçiyordu. Kızmıştım onlara. Gideceğim yere daha varamamışken, bölmüşlerdi hayallerimi. Ama sonra onlarla gideceğim yere gitmeyi düşündüm. Duyduğum rahatsızlık, bir anda yerini heyecana bırakmıştı. Sanki o gençlerle ben yürüyordum sessiz sokaklarda.
Çok çok uzaklaştık buralardan. Sonra sesler bitti. Benim hayalimde bitti. Sigaramda bitmişti. Daha fazla üşümeden girdim içeriye. Yatağıma uzandım. Sonra her şeyi düşündüm. Öleceğimi, kardeşlerimi, okulumu.. Bir anda kendimi bir sahnede buldum. Ölüm provası yapıyordum. Salon bomboştu. Sadece ben vardım. Ama mutluluğum yüzümden okunuyordu. Her ne kadar ölüm provası yapsam da.
Saate baktım. 4 olmuştu. Pek bir şey kalmamıştı. Ama yatağıma gitmek zorundaydım. Yarın benim için çok yoğun geçecekti. Uzandım yatağıma. Tavana baktım. Biraz düşündükten sonra yalnız olmadığıma, asla olmayacağıma karar verdim. Söz verdim bu gece kendime...

uyku.

Yaz gelmişti di mi? Başladık o zaman yine sabahlamaya..
Gerçi ben bu sene hep sabahladım. Gerek okul stresi, gerek acılarım, bitmeyen huzursuzluğum, dinmeyen sabırsızlığımla..
Uzun geceleri bu sene anladım. Uzun gecelerin ne demek olduğu öyle bir çarpıldı ki yüzüme, kalkamıyorum yerimden. Güzellikleri de olmadı değil. Ay'la tanıştım misal. Şimdilerde en yakın arkadaşım, en uzun bestem.
İnsan küçükken gerçekten hayatın ona neler getirebileceğini kestiremiyor. Küçükken kalp doktoru olmak istiyordum. Şimdilerde inşaat mühendisi olmak istiyorum.
Dönüp bakınca geçmişine, dank ediyor bir şeyler. O zaman anlıyorsun huzur ne demek, deliksiz uyku ne demek. Yalnız kalınca anlıyorsun aile ne demek, dostluk ne demek.
Bana dostluğu bir kelimeyle tanımlar mısınız? Bana sorarsanız güven derim. Her şeyde güven önce gelir. Bir kere şüphe ettin mi karşındaki insandan, seni bir daha inandırabilene aşk olsun!
Ne diyordum? Yaz geldi diyordum, başladık sabahlamaya. Sabahlara kadar Facebook oyunları oynamak çok cazip geliyor herkese. Ne zaman sıkılıyorsun biliyorsun aslında. Canın bitince çok sıkılıyorsun. Oyunda ilerlemen için birilerinin yardımı gerektiğinde daha da sıkılıyorsun. Hele Candy Crush oynuyorsan, yakında kanser olacaksın demektir.
Ama yok, benim gibi düşündüklerini yazıp, kendini rahatlatmaya çalışıyorsan, gözlerinin yorulması için apansız bir mücadele veriyorsan sen eşittir ben demektir. İkimiz eşittir uykusuz ve huzursuz geceler demektir.
Yazdım, yazdım da ne oldu? Sor bir bana uyuyabildin mi, gözlerin bozuldu mu? En kötüsü de ne oluyor biliyor musun? Öyle uykun gelmiyor, ayakta kalıyorsun ki, acıkıyorsun. Benim gibi fazla kiloların varsa ya karpuz yiyorsun, ya da buzdolabını açıp açıp kapatıyorsun, burnunda kokoreç kokusu. 
Korkuyorsun değil mi sabah ezanından? Hayal bile kuramayacak yorgunlukta sızıp kalıyorsun bir köşede? Ne zaman uyanacağın umurunda bile değil. Yazı yazamıyorsun farz edelim. Deli gibi içiyorsun değil mi uykun gelsin diye. Hiçbirini yapamazsan ya eline bir kalem alıyorsun, ya bir fırça ya da en basitinden bir gitar. Birazda olsun uzaklaşıyorsun değil mi bulunduğun noktadan? 
Biz aynıyız aslında seninle. Senin bir parçan bende, benim on parçam sende. Git, uyu. Becerebilirsen.
NOT: Benim gibi olanlar varsa aranızda Atarax deneyin. Aman tutmayın, ataraks için.

9 Haziran 2013 Pazar

Yayın başlığı

Canımın acısı geçmiyor, biliyorum geçmeyecek. Ama ne olurdu beni biraz sevsen?

23 Mart 2013 Cumartesi

Geri gelemesem.

Binsem de gitsem eski bir otobüse.
Keşke ayaklarım kesilse,
Geri gelemesem.
Göremesem dönüş yolunu.
Kör olsam keşke,
Geri gelemesem.
Uzun patikalardan, sarımsı tarlalardan geçsem.
Varsam başka gizli dünyalara.
Keşke dilim kesilse konuşamasam,
Geri gelemesem.
İpeksi güllere dokunsam.
Keşke ellerim kesilse dokunamasam,
Geri gelemesem.
Yaşasam dilediğimce.
Keşke ruhumu alsalar özlemesem, 
Geri gelemesem.
Param bitse keşke.
Keşke bitse de kulaklarımı kessem.
Duyamasam otobüsümün geldiğini,
Geri gelemesem.

9 Mart 2013 Cumartesi

Gaddar ve kirli ruhun yolculuksuzluğu.

  ...
 ''Yeter!'' dedim en sonunda. Ağır konuştum. Sanırım bu onu biraz ağlatmıştır. Ağlatsın. Sonra teşekkür eder. Ben küçükken çok temizdim. Kendimi kirlenmiş hissediyorum. Beni bu kadar gaddar ve kötü yapan ne oldu? Ne oldu da ben böyle oldum?

  Anlatamıyorum, anlamıyorlar.
  Anlatsam bile anlamayacaklar.
  Çözülemeyen denklemler misali,
  Çözülmüyor, çözülemiyorum.
  Ya ben izin vermiyorum,
  Yada gerçekten çözemiyorlar.
  Sanırım bir hücrede kalmak istiyorum.
  Karanlık ve küçük.
  Ben kendimi çözsem ne fayda,
  Benim ruhum gitmiş uzaklara.
  Çok uzaklara,
  Ay'a..
  Balkona çıktım az evvel,
  Ay yoktu yükseklerde.
  Kendimi bulamıyordum gökyüzünde.
  Nice insanların çatısı kaybetmiş beni.
  Belki de on binleri.
  İçime dolsun istemiştim ay ışığı.
  Soğuk ve kuru.
  Olmamıştı yine.
  Yine kapalı kalmıştım fincanımın içinde.
  Kirpiklerim değerken tenime uzun ve soğuk,
  Göz bebeklerim küçülüyordu her adımda.
  Uzun bir yolculuğa çıkmıştım zamanında,
  Varıyordum şu an istasyona.
  Biniyordum trene,
  Sıcak ve nemli.
  Götürüyordu beni bilmediğim yerlere.
  Uyuyordum ardından, uyanmamak adına.
  Gözlerimi açıyordum sonra,
  Sessiz ve yalnız yatağımda.

Ne olur?

Güneş kararsızken daha doğmaya,
Çekip gitsem ne olur?
Uyandığında beni bulamasan,
Güneş doğsa ne olur?
Her sabah gördüğün yüzü,
Bir sabah göremezsen,
Ağlama sen ne olur.
Gece ile sabahın ince çizgisinde,
Kayboldum farzedelim.
O vakit sabah olsa ne olur?
Sabaha uyanamasam,
İnce çizgide kaybolsam.
Çizgi olmasa ne olur?
Bir ilkbahar sabahı, erikler çiçek açmış,
Baksan ağaca huzurlu.
Ben olmasam ne olur?

Hissetmek ve Aşk.

    Hissetmek denince aklınıza ne geliyor? Herhangi birinin ya da sevdiğiniz insanın size dokunması mı? Soğuğu hissetmek, karanlığı hissetmek, tenini hissetmek... Bazen dokunuruz. Herhangi birine. Yada sevdiğimiz kişiye. Ne hissederiz? Soğukluk mu? Aşk mı? Hissettiğimiz bize göre mi, ona göre mi değişiyor? Farz edelim ki dokundunuz sevdiğiniz insana. Buz gibi. Dışarıda kalmış, kanı çekilmiş kedi gibi. Bunu kendi üzerinize mi alınırsınız? Soğukluğundan dert mi yanarsınız? Ya da ısıtır mısınız?
  Uzaktan sevgiyi hissetmeye ne demeli? Öyle bir şey var mıdır gerçekten? Yoksa insanlar kendini mi kandırıyor? Aşk. Aşk dediğimiz, karşımızdaki insanı hissetmektir. Ona dokunmaktır. Uzaktan değil, yakından. Çünkü aşk; ne birkaç kelimeyle anlatılır, ne uzaktan hissedilir. Aşk, yanı başımızdadır.
  Belki bir kitaptır. Belki bir şarkı, belki sadece bir sestir. Hiç sese aşık oldunuz mu? Sese aşık olmakla, insana aşık olmak arasındaki farkı biliyor musunuz?
  Sese aşık olduğumuzda, onu parmaklarımızla hissetmemiz gerekmez. Ki bu herkesin bildiği aşk değildir. Tamamen aşkın çarpanlarından biridir. Onu duymanız, karnınızda kelebekler uçuşmasına yeterdir. Ha istersiniz tam karşınızda olmasını. Ama çok aramazsınız. Sesi olsa yeterdir. Ama gerçek, herkesin bildiği aşk.. Onu ben bile bilmiyorum. Ki inandığımda söylenemez. Kişilerin aşk anlayışı sadece tutkulu sevişmektir. Böyle midir sizce de aşk?
  Uzaklardan gelen bir mektup, gizliden koşan bakışlar, takip eden fısıltılar olmasın aşk?

8 Mart 2013 Cuma

Kötü ve Yorgun.

  Değinmek istediğim konu basit. Çok basit ve çok sevimli. Ayrıca çok kısa.
Özünde iyi, melek gibi fakat kendini kötü gösterenleri anlatmak istiyorum.
Etrafımda kendini güvenilmez, çok kötü ve insanları kullanıp atan tip olarak gösteren insanlar var. Olay sadece güçlü görünmek, kendilerine gelebilecek zararları engellemek.
Ama o öyle değil. Misal bi tanesi var. Tipe baksan, yaptığı işe baksan, hâl ve hareketlerine baksan, korkarsın yanına yanaşmazsın. ''Kullanıp atar, rezil eder adamı.'' dersin. Ben de öyle dedim. Bu yazıya başlayana kadar. Oturdum şarkısını dinledim. Halbuki defalarca dinlemiştim. Şimdi farkettim içindeki iyiliği. Belli önceden acı çektiği. İçinde masum bir çocuğun uyuduğunu, dikkatle bakarsanız siz de anlarsınız.
  Ama bunu ona karşı söyleyemem. Kimse istemez güçsüzlüğünü birilerinin yüzüne vurmasını. Ya da duruşunun sarsılmasını. Ama iyi olmak güçsüzlük değil ki. Keşke söyleyebilsem.
  İnsanlara baktığınız zaman içlerindeki iyiliği görmeye çalışın. Yok demeyin, illa ki vardır iyiliği. Her insanda vardır. Denge işaretini hatırlatırım en basitinden. Sadece bazı insanların iyilik katsayısı yüksek, bazıları ne olduğunu belli ediyor. Her iyi insanın içindede bir kötülük var tabi. Onu atlayamayız.
  Şarkı hala çalıyor. Yüz hatları ne kadar yorulduğunu belli ediyor. Keşke biri söylese ona.
Kıps.

Meselaa


  Bir şiir yazsam mesela.
  Herkes kendini bulsa.
  Dokununca sayfalara yumuşak,
  Hissetse kendinde tazeliği.
  Kimini ağlatsa mesela.
  Dökülünce sayfalara damla damla,
  Tadını hissetse dudaklarında.
  Kimini güldürse mesela.
  Tebessüm ederken yüzü,
  Fark etse kendini, mutluluğu.
  Uzansam mesela amaçsızca kumsala,
  Gece vakti.
  Baksam Ay'a, görsem, kaybolsam.
  Karanlığında ve aydınlığında.
  Daldırsam elimi kum tanelerinin arasına,
  Süzülse parmaklarımın arasında.
  Bir gemi yanaşsa sonra,
  Güneş doğmamışken hâlâ.
  Binsem, gitsem, bıraksam her şeyimi,
  Kum tanelerinin arasında.
  Başkaları hissettikçe kum tanelerini,
  Orada yaşasam, mutlu olsam.
  Gemi gitse uzaklara,
  Ay'a ulaşsak mesela.
  Yüzümüze gülüp selamlasa bizi,
  Karanlığıyla yaksa tenimizi.
  Güneş'ten çaldığı ışıklarıyla,
  Kör etse gözlerimizi.
  Karaya vursak aniden,
  Ben yine kendimle kalsam.
  Ağaçlardan keman yapıp çalsam..
  Bir şiir yazsam mesela.
  Herkes kendini bulsa.
  Dokununca sayfalara yumuşak,
  Hissetse kendinde tazeliği.
  Bir şiir okusam mesela.
  İçinde herkes olsa.
  Okuyunca ağlasam aylarca,
  Hissetsem kendimde bitmişliği.
  Birileri bulsa, hissetse beni,
  Beraber şiir yazsak mesela.
  Unutulmayınca sayfalar,
  Mutlu olsak beraber.
  Gurur duysak, sızlamasak,
  Kapkara ve karanlık toprağımızda.
  Unutulmamışçasına..